Rakibinize Karşı Nasıl Başarı Sağlarsınız?

1990’lı yılların başıydı. Pegasus Havayolları’nda yönetim kurulu üyesiydim. Büyük hissedar ise o zaman İrlanda’nın bir kamu şirketi olan Aer Lingus’du. Pegasus’da yüzde 49 hissesi vardı. O nedenle, yedi kişilik yönetim kurulunda üç temsilcisi vardı. Diğer üyeler Net Holding ve Silkar’dandı. Şirketin genel müdürü de hissedarlık anlaşmasına göre en büyük ortak tarafından atanıyordu ve yabancı uyrukluydu. Ancak, bizzat Aer Lingus tarafından atanan genel müdür yeterince başarılı bulunmadı. Her ay yönetim kurulu toplantılarında Aer Lingus tarafından atanan üyeler tarafından şiddetle kritize ediliyordu. Şirketin hiçbir suçunun olmadığı bir yer kazası da olunca, yine İrlandalı yönetim kurulu başkanının önerisi ile aynı zamanda genel müdür yardımcılığına atandım. Benim için garip bir pozisyondu. Yönetim kurulu üyesi olarak genel müdürün üstünde, genel müdür yardımcısı olarak genel müdürün altındaydım. Toplantılarda hem diğer üyeler tarafından genel müdür yardımcısı olarak benden bilgi isteniyor, hem de yönetim kurulu üyesi olarak görüşüm soruluyordu.
Sonunda genel müdürün görevine Dublin’de yapılan bir toplantıda son verildi. Karar, benim dışımda oy birliğiyle alınmıştı. Bense çekimser kalmıştım. Kısa süre içinde yeni bir genel müdür atandı ve göreve başladı. Ancak, eski genel müdür de, yine çok garip bir şekilde, ABD ve Kanada’dan sorumlu genel müdür yardımcısı olarak şirkette kaldı. Görevi, kış aylarında Türkiye’de azalan yolcu talebi nedeniyle dolduramadığımız bazı uçakları Kuzey Amerika’da sezonluk olarak pazarlamaktı.
Yeni genel müdür, gelir gelmez bana karşı anlaşılmaz bir tutum aldı. Sekreterlere, tüm klasörlerin kilit altında tutulması talimatı verildi. Kendi odasının kapısı da kilitli tutuluyordu. Ticaretten sorumlu genel müdür yardımcısı, talimat aldığından bana bilgi vermez oldu. Moralim çok bozuktu. İnsan kaynaklarıyla uğraşmaya devam ettiğim için yaz sezonu Antalya’dan yapılacak uçuşlarda oluşacak pilot, kabin memuru ve teknisyenlerin konaklama gereksinimleri için sezonluk otel bağlantısı yapmak amacıyla, Şubat ayında Antalya’ya gittim. Değişik temaslar, sıkı pazarlıklar sonucunda, personelin dinlenme gereksinimlerini karşılayan ama tenis kortu vs gibi, özellikle pilotlardan gelen talepleri karşılamayan, havalimanına yakın bir otelle çok uygun şartlarla anlaşma yaptım.
Aradan bir hafta kadar geçti ve arkamdan kabin hizmetleri amiri ve yardımcısının benden habersizce Antalya’ya yollanıp, aynı şartları sağlayan daha uygun fiyata otel var mı diye bakmalarının, ayrıca ne kadar rüşvet aldığımın belirlenmesi için çaba göstermelerinin istendiğini öğrendim. Zaten yeni genel müdürümüz Türkiye’de herkesin rüşvet aldığı kanısındaydı. Antalya’ya gidenler, dönüşte genel müdüre, rüşvet emaresine rastlanmadığı, ayrıca o fiyata daha uygun otel bulunamayacağı mesajını vermişlerdi, ama bu benim için bardağı taşıran son damlaydı. Akşam annem ve babamın ziyaretine gittiğimde, durumu anlattım ve istifa etmeyi düşündüğümü söyledim.
Ailemde nesillerdir ahlak konusuna çok hassasiyet gösterilir. O nedenle her ikisi de hukukçu olan ebeveynlerim de bu duruma çok üzüldüler. Babam bana ilk yönetim kurulu toplantısını beklememi, orada durumu anlatıp, soruşturma istememi, sonra istifa etmemi söyledi. Bana ‘Seni en güçlü olduğun yerden vurmaya çalışıyorlar, o yüzden merak etme’ dedi.
Bu kez yönetim kurulu toplantısı İstanbul’daydı. Toplantı başladıktan sonra söz isteyerek, durumu anlattım ve derhal soruşturma açılmasını ve benim de görevden ayrılmam gerektiğini söyledim. Gözlerimden yaşlar akmaya başlamıştı. O an genel müdür titremeye başladı. İçkiden zaten kırmızı olan yüzü kıpkırmızı oldu. Sonuçta, haksız bir ithamla karşı karşıya olduğum ortaya çıktı ve dört beş ay sonra da genel müdür görevden alındı.
Aradan 20 yıl geçti. Yine havacılıkla ilgili bir iş için Dublin’e gittiğimde Pegasus’dan dostum, benle aynı zamanda Pegasus’da genel müdür yardımcılığı yapmış olan İrlandalı biriyle yemeğe çıktık. Sohbet esnasında bu konu da gündeme geldi ve bana iftira atan ikinci genel müdürün aslında zavallının biri olduğunu, ilk genel müdür tarafından provoke edildiğini anlattı. Eski genel müdür, görevden alınma gerekçesinin benim yönetim kurulundaki tutumum olduğunu düşünüyormuş.
Şimdi gelelim bu anımı sizinle niye paylaştığıma. KKTC’de iktidarın görüşlerine karşı olan muhalefet partileri yanısıra pek çok aktif sivil toplum örgütü (STK) ve çok canlı bir sosyal medya var. Hükümetin başarısızlıklarını ön plana çıkartarak, onu yıpratmak ve kendi fikirlerini uygulayabilmek için iktidara gelmek istemek her muhalefet partisinin ve onu destekleyenlerin hakkı, hatta ülkenin gelişmesi için görevi.
Öte yandan hükümetin gerçekten de başarısız olduğu pek çok alan var. Örneğin Mağusa-İskele İmar Planı konusunda ortakların birinin içerisinde bir çıkar gurubu var. KKTC ile hiç ilgisi olmayan, Ayasofya’nın müzeden camiye dönüştürülmesi konusunda, sırf Ankara’daki rejime şirin gözükmek için destekleyici beyanat veren hükümet üyeleri var, KIBTEK ile ilgili her gün yeni bir tatsız haber gündemde, Ercan Havalimanı’nın bir türlü bitirilememesi konusu var, var oğlu var. Ancak, muhalefet, onu destekleyen STK’lar ve sosyal medyadaki destekçileri, bu konuların üzerine gideceklerine, hükümete en güçlü yerinden saldırıyorlar. Yani, her şeye rağmen, şimdilik başarıyla yürüttükleri KOVİD19’a karşı verilen mücadelede. Bu mücadelede şimdilik, bazılarının gıptayla baktığı, AB üyesi Rum yönetiminden çok daha başarılılar. Türkiye ile karşılaştırma bile yapmıyorum. Orada durum zaten ortada. Bu konuda en azından yıkıcı eleştiriler yerine gerçekçi önerilerde bulunsalar, seçmen gözünde daha olumlu bir konuma gelebilirler. Halbuki, yaptıkları gerçekçi olmayan eleştiri ve önerilerin toplum nezdninde nasıl olumsuz bir tepki yarattığını, çarşı pazara çıkıp, biraz esnafla görüşseler hemen farkına varacaklar.
Yirmi yıl önce başımdan geçen deneyim, umarım iktidara karşı olanlara bir nebze olsun katkı sağlar.