Kıbrıs

Kır Kabuğunu!

Yolların bazen engebeli olduğundan bahsetmiştim. Kimi zaman ayağımız takılır, kimi zaman yalpalarız, kimi zaman ise düştüğümüz yerden kalkmaktan zorlanırız. İşte tamda böyle bir zamanın içeresinden geçtiğimden, buralara kısa bir ara verdim. Terapist olmanız duygularınızı aldırmanız anlamına gelmiyor, bence tam aksine danışan ile o ana beraber gidebilmek, belki aynı anda duygulanmak, yaşadığınız deneyimleri paylaşmak, onun deneyimlerinden kendinize ders çıkarmak gelişmenizin bir parçası.

Uzun zamandır ‘anda kalmak’ adına kitaplar yazılmış, söyleşiler yapılmış, mutluluk bu terime ithaf edilmiş. Peki, bu ne denli mümkün? Gerçekten anda kalabiliyor muyuz? Şahsım adına konuşmak gerekirse, anda kalabilmek konusuna inanmayanlardanım. İnsan sosyal bir varlıktır ve de hayat önümüze hep aynı olayları sunmuyor. Evet, belki işin marifeti tam da orda. Fakat, bana bu pekte gerçekçi gelmiyor. Gözlemlerim ve tecrübelerim sonucunda vardığım kanı; insan ‘anda’ ancak yas sürecini (yakınını, işini, evini kaybettiğinde, boşanma sürecinde, vs.) yaşadığında kalabiliyor. O anlarda hayatın aslında ne kadar kısa, belki boş olduğunun farkına varıyor ve acılar ile kendimizi geliştirme evresine giriyoruz. 

İnsan psikolojik olarak bedeninde ve ruhunda acı hissettiğinde, kendini çok savunmasız ve çaresiz hissetse de aslında kendi benliğine tam olarak kavuşabilmesi için dikenli, camlı ve de taşlı olan yollardan hoyratça geçmelidir. Aslında yaşam derslerimizi hep acıların ardından ediniriz, acı öylesine ağır bir yüktür ki bunu hissettiğiniz anda içinde var olan dersi anlamak mümkün değildir.  Bu farkındalığı anlamamıza vesile olan Abraham J. Twerski’nin çok güzel bir hikâyesini burada aktarmak istiyorum;

“Narin ve yumuşak bir hayvan olan ıstakoz, sert ve genişlemeyen bir kabuğun içinde yaşıyor. Tabii ıstakoz büyüdükçe bu sert kabuk da onu sıkıştırmaya başlıyor. Bu sert kabuk, ıstakozun kendini fazlasıyla baskı altında ve rahatsız hissetmesine neden oluyor. Istakoz kendini avcı balıklardan korumak için bir kaya oluşumunun altına gizleniyor. Gizlendiği kayanın altında kabuğunu çıkarıp atan ıstakoz, kendine yeni bir kabuk üretmeye başlıyor. Istakoz bir süreliğine kabuğun baskısından kurtulsa da, zamanla büyüdükçe bu kabuk da ıstakozu sıkmaya başlıyor.Tekrar kayanın altına giden ıstakoz, bu kez kendine daha büyük bir kabuk üretiyor.Bu döngüyü devam ettiren ıstakoz, birçok kere kendine kabuk üreterek büyümeye devam ediyor. Abraham J. Twerski, “Istakozun büyümesine imkan sağlayan tetikleyicinin onun rahatsızlık duyması olduğunu” söylüyor  ve de eğer ıstakozların doktorları olsaydı hiçbir zaman büyüyemezlerdi, çünkü ıstakoz rahatsız hisseder hissetmez doktora giderdi ve doktor ona ilaç verirdi, ıstakoz iyi hissederdi. Ancak kabuğunu hiçbir zaman çıkarıp atamazdı.” Diye de ekliyor. Ayrıca “stresli zamanların büyümenin bir işareti olan zamanlar olduğunu” da vurguluyor Abraham J. Twerski. 

Hayatınızda engeller, zorluklar, engebeler, imkansızlıklar, vicdanını nerede unuttuğunu hatırlamayan kişilerle karşılaştığınızda kabuğunuzu kırmayı ve sonucu her ne olursa olsun mücadele etmeyi asla bırakmayın. Nelson Mandela’nın da dediği gibi ; “Hayattaki en büyük zafer hiçbir zaman düşmemekte değil her düştüğünde ayağa kalkmakta yatar.”

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu