Kıbrıs

Sorun parada mı ? Sistem de mi ?

Kullandığınız para birimi üzerinize giydiğiniz kıyafet gibidir.

Nasıl ki ;Kıyafetinizi  Beden ölçünüzden büyük alırsanız içinde kaybolursunuz ve üstünüzden düşer.

Küçük alırsanız da içine giremezsiniz.

Sadece üstünüze uygun kıyafetle rahat edebilirsiniz.

1974’te Kıbrıs’ın ikiye bölünmesi sonrasında, Kuzey Kıbrıs’ta oluşturulan yeni düzene geçişte, finans sisteminde, yürürlükteki, Kıbrıs Lirası’nın yerini Türk Lirası almıştır.

O günleri yaşayanlardan, hala daha, geçmişten gelen, Kıbrıs Lirası cinsinden birikimlerinin, değerinin çok altında çapraz kur ile Türk Lirasına çevrildiği ile ilgili şikayetleri duymak mümkün.

1960-63 yılları arasında, Kıbrıs Cumhuriyeti Merkez Bankası’nda üst düzey görevli olan, kaybettiğimiz önemli değerlerden olan Özalp Sarıca, Kıbrıslı Türklerin, 1974 sonrasında,  Kıbrıs Lirası değerine denk, yeni bir ‘YÜKSEK DEĞERLİ PARA BİRİMİ’ kullanması gerekliliğini, hatta eldeki ekonomik altyapının, buna uygun olduğunun savunucularındandı.

Özalp Sarıca, fikrini, Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın yanında, toplantıda bulundukları, Türkiye’nin Kıbrıs İşlerinden sorumlu ilk bakanı Ziya Müezzinoğlu’nun da olduğu ortamda seslendirmeye çalışır.

Seslendirmeye çalışırken,Kıbrıs Lirası’ndan ‘Güçlü para birimi’ ifadesini kullanır kullanmaz, Müezzinoğlu; ‘O güçlü dediğin para birimi, altı aya varmaz, kağıt parçası olacak’ der.

Rauf Denktaş, o esnada, vücut diliyle Özal Sarıca’nın susmasını sağlar.


1974, bu açıdan bakıldığında, Kıbrıslı Türklerin geniş çaplı olarak, çapraz kurla ilk tanışması sayılabilir.

1974 sonrasına genel bir bakışla, bakacak olursak, uzunca bir müddet Kıbrıslı Türkler açısından büyük finansal yükümlülükler gerektirecek harcama ihtiyacı olmadı.

Hazır evler, hazır fabrikalar, hazır turistik tesisler, hazır limanlar, hazır narenciye bahçeleri, hazır tesisler, hazır ham madde, hatta hazır arabalar ve hazır öküzlere kadar vs.

Yeni oluşturulan kamu düzeni ve geniş çaplı kamu istihdamı da bu düzene eklendi.

1974 sonrasındaki ilk ciddi ticari açılımımız, toplumda ‘bavul ticareti’ dönemi olarak bilinen seksenler oldu.

Türkiye’nin, o dönemki, ithalat sınırlamalarının neticesinde, Kuzey Kıbrıs, Türkiye’nin, ithalattaki giriş kapısı oldu.  Ticaretin hacmindeki büyüklüğün yanında, riskin düşüklüğü ve karlılık, yüksek enflasyona rağmen, akan paranın yüksekliği, değerini tartıştıracak zemini oluşturmuyordu.

Türkiye’de Özal dönemi ile ithalat yasaklarının kaldırılması ile düzen sona erdi.

Kıbrıslı Türkler, doksanlara birlikte yüksek enflasyonlu dönemi yaşarken, 1991 körfez krizi, 1994’teki Tansu Çiller dönemindeki devalüalsyon bile, özellikle kamudaki, ‘eşel mobil’ ve ‘hayat pahalılığı’ ödeneklerinin, düzenli olarak, maaşlara yansıtılması, alım gücünün erimesinin önüne geçti. Özel sektördeki çok az orandaki toplu iş sözleşmesine sahip çalışanlar dışında kalanlar için ise, asgari ücret belirlenmesi dışında hiçbir koruyucu önlem olmadı. 

Eşel mobil ve hayat pahalılığı ödeneklerinin uygulamasının zaman içinde sulandırılması, hatta bugün itibarı ile eşel mobilin uygulanmaması, son günlerde, değer kaybeden Türk Lirası ile alım gücünün de değer kaybetmesine sebebiyet vermekte.

Kullandığımız para biriminin uyumu ile ilgili dönem dönem fikirler ortaya atılmakta.

Türk Lirası kullanmak mı? Euro, Amerikan doları, İngiliz sterlini gibi, stabil seyri olan başka bir para birimi mi kullanmak doğru olan?

Toplum içindeki tartışmaların bir çoğu bu yüzeysellikten daha derine inemiyor.

KKTC’nin kendi para birimi olmadığı gerçekliğinden yola çıkarsak, bizim merkez bankamızın, dünyadaki hiçbir geçerli para cinsi üzerinde, ne faiz oranı belirleme, ne emisyon, ne arz belirleme vs. gibi yetkileri ya da egemenliği yoktur.

Aradaki temel farklar ise, dünyada kullanılan para birimleri arasında Euro, Dolar ve Sterlin gibi , daha stabil para birimlerinin  daha bilinir ve kullanılır olması yanında, daha değeri yüksek para birimleri olması.

Bizim açımızdan tartışılacak esas nokta ise, paranın gücünden veya stabilitesinden çok, alım gücünün stabilitesi olmalıdır.

Bu bağlamda yapılacak düzenlemeler ile bu sağlanabilir mi? Evet sağlanabilir.

Siyaset bugüne kadar bu soruna çözüm bulabildi mi? Hayır bulamadı.

Genel ekonomik yapımız ile Türkiye’nin ekonomik yapısı arasında ciddi farklılıklar var.

Bir tarafta üretim, dış ticaret ve ihracata dayalı bir Türkiye ekonomisi dururken, bizim ekonomik yapımız daha fazla ithalatı, servis sektörü ile karşılamaya dayalı.

Zaman zaman Türk Lirası’nın değeri üzerine müdahaleler yapılıyor.

Kestirmeden, Türk Lirası, bize uygun bir para birimi değil demek, Türkiye Cumhuriyeti ile aramızdaki ilişkiyi de düşünerek doğru bir yaklaşım olmamakla beraber ancak yüzeysel bir bakış olur.

Diğer taraftan, TL’de yaşanan değer kaybından kaynaklı, alım gücümüzün eridiğini söylemek ve buna karşı düzenlemelerin hep eksik kaldığını belirtmek zorundayım.

Bankacılık ve finans sektöründen, üretime, ithalattan, maaşlara kadar, ekonomik hayatın tüm parçaları alım gücüne endeksli çalışır.

Ülkemizdeki çoğu  ithal ürünün yanında, ev, emlak , otomobil fiyatı ya döviz, ya da dövize endeksli olarak günlük veya haftalık olarak belirleniyor. Temel amaç ise fazla kazanç değil, eldeki değerin korunması.

Devlet bile, ithalat faturalarında, günlük  döviz endeksli işlem yaparak tahsilatını yapıyor. Stabil bir para birimine göre, TL’nin değer farkına karşı  kendini koruyor.

Peki maaşlar için, günlük, ayni uygulama yapılıyor mu? Hayır

Maaşlardan kastım sadece kamu maaşları değildir, tüm özel sektör çalışanları da toplumun parçasıdır ve korunmaları da devletin yükümlülüğündedir.

Özetlemek gerekirse, kullandığınız para biriminin stabilitesinden, daha önemli olan alım gücünü sabitlemektir. Eğer alım gücünü sabitleyici düzenlemeler yapılamıyorsa, stabil bir para birimi bizim için daha uygun olandır.

Para birimi konusu her gündeme geldiğinde ilk öne sürülen Türkiye ile ilişkiler oluyor. Konunun, Türkiye’ye karşı bir saygısızlıkla bağlantısı yoktur. Tamamen yapısal bir uyum konusudur. Ben, Türkiye’nin,  Kıbrıslı Türklerin kötülüğünü isteyeceğine inanmak istemem.

Türk Lirası’nın dalgalı seyri, her ne kadar dezavantaj gibi görünse de, aslında eksik olan, toplumun tümünü kapsayan koruyucu düzenlemelerdir. 

Alım gücündeki istikrar, piyasa istikrarı ile doğrudan bağlantılıdır.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu