Fevt; ölüm, bir şeyin bir daha ele geçmeyecek şekilde elden çıkması. İnsan, ölümlü olduğunun bilincinde olan, yaşamının sonsuz olmadığının farkında olan tek varlıktır. Fakat aynı zamanda bu bilincini mütemadiyen öteleme ve görmezden gelmektedir zira bu bilinç varlığımıza çok ağır bir yüktür. İnsan hayatında kayıp mühim bir mesele ve aşılması zor bir engebedir. Kayıp denince akla sadece ölüm gelse de aslında konu duyulan, görülen,okunan ve de algılanandan çok daha fazlasıdır. Kayıp yaşandıktan sonra yerini yas süreci diye adlandırdığımız bir zaman dilimine bırakır. Kayıp, sadece ölüm ile kısıtlanmaycak kadar derin bir kelimedir. Boşanmak, sevgiliden ayrılmak, evladından ayrı düşmek, işten çıkarılmak,bir kaza sonucu sağlıklı bir organınızı kaybetmek, sevdiğiniz bir bireyin sağlık sorunun olması, evcil hayvanınızın ölümü ve daha bir çok şey aslında kanaatimce yas dönemine girer. Aslında, ‘kayıp’ var olan bir düzenin içerisinden çıkıp, yeni düzene adapte olma çabasıdır. Varlığına alıştığımız şeylerin, yokluğuyla sınanıp, imtihan edildiğimiz ve keza yaşadığımızı iliklerimize kadar hissettiğimiz bir süreçtir.
Yas’ın evrensel olarak kabul edilen beş süreci(inkâr, öfke, pazarlık, depresyon ve kabullenme) vardır. Şahsım adına bu beş evrenin sadece ölümün ardından yaşanan yas sürecinde değil de, kişinin herhangi bir kaybı hissettiği veya kendisine kabullenmesi zor geldiği anlarda fark etmeden deneyimlediğini düşünmekteyim.
Çok yakınınızın ciddi bir sağlık problemi olduğunu düşünelim. Hastalığı öğrendiğiniz ilk anda verilen tepki onun hasta olabileceğini kabul etmeyip, inkar etmektir. “Hayır, Kader’in bu şekilde ciddi bir hastalığı olması imkansız, doktorlar bunu abartıyor.” Akabinde, bu durum yerini öfkeye bırakır ve isyan süreci başlar; “Allahım’ım biz ne günah işledik de bunlar bizim başımıza geliyor?”, “Neden ben/biz?”. İlk iki aşama yazıldığı kadar kolay olmamakla birlikte, kişilerin bu süreci aşması psikolojik olarak yıpratıcı olabilir. Bu süreçten sonra kişi veya kişinin yakınları kendilerine teselliler aramaya başlar, ‘ama’lı cümlelerin kullanımı oldukça artar. Bu dönemde genelde kişiler ibadet etmeye, sıkça dua etmeye ve kendilerini ilahi güce teslim etmeye başlarlar. Eğer kayıp (organın kesilmesi, boşanmanın netleşmesi, iş kaybı ve/veya ölüm) bir şekilde kesinleşmisse, kişi veya kişiler bu kez olayın itrakına tam anlamı ile varıp , gerçek hayattan soyutlanabilir, bazı depresyon belirtileri gösterip, genellikle kederli bir ruh halinde görülebilir. Son aşama olarak bilinen ve kişilerde sıklıkla gözlemlediğim ‘kabullenme’ dönemi, bana hep insanın ne denli farklı bir yapıya sahip olduğunu, mükemmel bir adaptasyon kapasitesine sahip olduğunu, yaşadığımız, deneyimlediğimiz herşeyin bizim için olduğunu, aslında hepimizin bir gün var, bir gün yok olabileciğimizi gösteren muazzam bir süreçtir.
İnsan, var olmaya o kadar alışmıştır ki yok olmayı hiç düşünmez. İnsan, varlığı o kadar deneyimlemiştir ki yokluğun birgün kapısını çalacağını bilmez. İnsan, çevresindekilere o kadar alışmıştır ki, sevgisini göstermez. Dilerim yaşamınızın kıymetini bilir, tanışdığınız her insanda deneyimlemeniz gereken birşey olduğunu kavrar, sizinle var olmak isteyenlerle var olur, sizinle hikayesi bitenlerde güzel bir iz bırakırsınız. Mevlana’nın da dediği gibi; “Ey can kimseyi kırma, sözden ağırı yoktur. Beden çok yükü kaldırır ama gönül her sözü kaldıramaz.”