Parayla ilgili her zaman konuşulur ve yazılır. Dün merak ettim baktım, 19 sene önce böyle bir günde ne yazmışım… Parayla ilgili bir eksersiz deyip aşağıdaki satırları paylaşmışım… O zamanda dertlerimiz parayla bağlantılı şimdi de…
***
İşte o satırlar:
“ Para, Para, Paraaa…/ Varlığı bir dert…/ Yokluğu Yaraaa..
Sözlük anlamıyla; “Her devletin kendi adına bastırdığı, üzerinde itibari değeri yazılı, malların alım satımında kullanılan, kağıt veya metal değişim aracı…” Adamı vezir de, rezil de eden evrensel fare kapanı…
Tarihin ilk çağlarında para yoktu. Takas mekanizması vardı. Bu değişimde ihtiyaçlar belirleyiciydi. Azı olanın fazlası olanla takası ile yaşanan hareket finalde bir tatmin duygusu yaratıyordu.
“Mülkiyet duygusu ortaya çıktıktan sonra, gelişen uygarlığın; Ahlakı bozarak, insanlar arasındaki doğal uyumu yok ettiğini, eşitliğin olmadığı toplumlarda, politik ve kültürel süzgeçlerin oynadığı oyunu, bireysel yükselme ve zengin olma arzusundan doğan sosyal hareketlilikle, ahlakın yanlış yorumlanarak, bozulmasına yol açtığını, eşitsizlikleri nasıl derinleştirdiğini, kimlikleri nasıl kaybettirdiğini de göz ardı etmemeliyiz. Bu konularda tek tek günlerce konuşulup yazılabilir.
Maddecilik, materyalizm maddeyi tek gerçeklik olarak kabul eder. Stahl, Hegel, Marks, Lenin bu konuları incelemişler; tarihsel materyalizm ve diyalektik materyalizm, yanı sıra, felsefeden bağımsız olmayan tarih, materyalizmin burjuva felsefesine karşı durmadan yenilenen bir mücadele olduğunu belirtir.
Bizim kuşak da bu mücadele içinde doğduk, mücadele içinde öleceğiz. Değişen değerlerle birlikte, sahip olduğumuz en önemli otorite figürü Para. Kaçınılmaz bir yazgı gibi paranın belirleyiciliğine teslim olup, hepimiz ona doğru aktık ve akmaktayız.
İnsanın kutsallığını savunduğu söylenen tanrının çok güçlü bir “mizah” anlayışı var. Bir de parayı kime vereceğini bilmiyor. Parasızsak başımızı sokacak bir evimiz olmuyor, hastalıkta gidecek doktor paramız, ilaç alacak durumumuz olmuyor, parasızsak evlenemiyoruz, parasızsak boşanamıyoruz, parasızsak sinemaya, tiyatroya, seyahate gidemiyor çoluk çocuğumuzu iyi bir okula gönderemiyoruz… Kısacası parasız hayatlarda hiç Mucizeler olmuyor. Parasız yaşanmıyor. Tanrı biliyor ki para, çok tahrik edici bir ‘araç’tır. Çoğu kişi onun için yalan söylüyor, hatta adam öldürüyor. Ancak paranın olması da yetmiyor onu kullanmayı da bilmek gerekiyor.
Bir adam düşünün, harcayamayacağı kadar çok parası var, yaşamı her an mucizelerle dopdolu, ne isterse yapabiliyor, ne isterse alabiliyor… Bu adam mutlu mudur? Tatmin duygusu olmayan bir mutluluk, mutluluk olabilir mi?
Başka bir adam düşünün, onun da parası var, ama hiçbir dünya nimetini bilmiyor. Bodrum’da yedi devesi ve dönümlerce arazisi olan bir deveci vardı. Sanıyorum hâlâ yaşıyor. Adamın işi, orada yeni ev yapanlara, bahçeleri için dağlardan yonca yaprağı taşımaktı.
Çok değerli arazilerine onun dünyası için astronomik sayılacak milyarlarca lira teklif edildi. Adamın yanıtı, “Ben parayı ne yapayım? yeterince devem var” olmuştu. Fransızlar buna “ironi dü sort”, yani “hayatın cilvesi” derler. Adam develeriyle mutluydu ve ilave milyarlarla ne yapacağını bilmiyordu.
Paradan yola çıkıp nice film senaryosu üretmek olası değil mi?.. Hayat zaten film senaryosudur. Paralı da, parasız da olsanız, dostunuzu, sizi gerçekten seveni, sizsiz yapamayanı, sevginizi, aşkınızı, karşılığı hiçbir şeyle ödenmeyecek olanı bulmayı yaşamınızın ilkesi edinebilirseniz paranın yaşamınızdaki etkisini kırarsınız.”