Serkan HastürerYazarlar

Değişim, ancak değişime inananlarla gerçekleşecek bir kavramdır.

Gerek ekonomik ve mali yapımız, gerekse toplumun ihtiyacı, köklü, pozitif ve sürdürülebilir değişimlerden geçer.

Toplumun büyük çoğunluğu yukarıdaki cümlede hemfikir olsa da, gerekli değişimi tetikleyecek sinyali göstermiyor.

Siyasetten ise, yuvarlak cümleler duymaya ve zeminsiz çıkışlar içinde yaşamaya devam ediyoruz.

‘Liyakat düzeni önemlidir’, ‘üretmeyen tükenir’, ‘Bu düzen değişecek’, ‘tüm sorunlarımız çözülebilirdir’, ‘vardık,varız,var olacağız’ ‘kayıt dışı ekonomi ile mücadele edeceğiz’ vs.

Taraf veya görüş ayırt etmeksizin belirtmek isterim ki, birçok söylemin içeriği, yapılması gereken asli görevler.

Tıpkı Belediyenin düzenli çöp toplaması, her ay maaşların düzenli ödenmesi gibi.

Eğer bir tarafta, kendine yetemeyen, suni destekle ayakta duran, mevcut yapının varlığı, herkes tarafından kabul ediliyorsa, bu yapının değişmesi ile ilgili gereklilik söylemden öte, proje ve eylem planları olmalıdır.

İnsanların doğru değişimlere, doğru iletişimle, rahatlıkla anlayabileceğine, bu iletişimin sağlıklı ilerleyişinin, değişimin uygulanmasında kolaylık sağlayacağına inanıyorum.

İklim, çevre ve temiz enerji son dönemde dünyanın gündeminden düşmüyor.

Dünyada bu konuda değişim için atılan birçok adım var.

Dünyada otomotiv sektörü artık, fosil yakıttan uzaklaşıp, çevreye duyarlı, ‘o’ emisyona sahip araçlar üretmek için rekabet içinde. Avrupa Birliği, ‘Fit for 55’ adını verdiği ve 750 milyar Euro bütçe ayırdığı,  yasal düzenlemeler paketi ile emisyon standartları ve enerji vergilendirme tüzüklerinin, iklim ve enerji çerçevesini revize etmeye yönelik yasa tekliflerini içeren paketini yürürlüğe koydu. 2035 yılına gelindiğinde AB bölgesinde fosil yakıt (dizel ve benzin) kullanım ve satışının yasaklanması planın dahilinde.  AB bu değişim kapsamında gerekli teşvikleri sağlarken, üye ülkelerin de uyum süreçlerini yakından takip ediyor.

Dünyanın büyük ve köklü araba üreticilerinden Audi, 2033 yılında fosil yakıtlı araba üretimini durduracağını ve tüm üretiminin elektrikli araçlar olacağını duyurdu. Audi CEO’su Markus Duesmann, “Audi, elektrik çağına kararlı ve güçlü hamlesini yapmaya hazır.” Cümlesini kullanırken, zamana uymanın, ayakta kalmakla eşdeğer olduğuna da vurgu yapıyor.

Norveç’te ise, son bir yılda satılan binek araçların,  %90’ı elektrikli araçlardan oluşuyor.

Bu dönüşümün elbette bir yatırım maliyeti var. Ancak, yapılan hesaplamalar, elektrikli araç teknolojisinin henüz yeni ve pahalı olmasına rağmen, fosil yakıtlı araçlara kıyasla, elektrikli araçların yürütme maliyetinin çok daha ucuz olduğu sonucunu gösteriyor.2018 yılında Michigan Üniversitesi Ulaştırma Araştırma Enstitüsü’nden yapılan bir araştırma, elektrikli araçların benzinle çalışan arabaların, yarısından daha az maliyetli olduğunu sonucunu buldu.  Amerika Birleşik Devletleri’nde elektrikli bir aracın yıllık ortalama yürütme maliyeti 485 dolar hesaplanırken, benzinle çalışan bir aracın ortalaması ise 1.117 dolar hesaplandı.

İster çevre ve iklim, ister ekonomi tarafından bakın, her türlü kazan kazan durumu mevcut.

Biraz da kıta değiştirip Avustralya’ya gidelim. Avustralya’nın elektriğinin büyük kısmı hala kömür tarafından üretiliyor ve ülke, kişi başına düşen sera gazı emisyonları arasında, dünyanın en kötüleri arasında.

Güney Avustralya eyaleti ise bu durumu farklı ve çevreci ve ekonomik  bir yaklaşım ile değiştirmek istedi.

1 Aralık 2017’de, dünyanın en büyük lityum iyon pili, Güney Avustralya’daki elektrik şebekesine elektrik sağlamaya başladı. Proje,  Güney Avustralya eyalet hükümeti, Amerikan firması Tesla ve bir Fransız enerji şirketi olan Neoen arasındaki ortak işbirliğini içeriyordu.

Tesla’nın sahibi Elon Musk, pili Güney Avustralya’da 100 gün içinde inşa edeceğine, hatta zamanında yapılmadığı takdirde ücretsiz olarak teslim edeceğine cesurca söz verişi hala aklımdaki yerini koruyor. Musk, taahhüdünü yerine getirdi ve  100 megavatlık pil resmi olarak takvim dahilinde etkinleştirildi.

Proje, Avustralya’nın Adelaide şehrinin, yaklaşık 200 kilometre kuzeyine, Jamestown bölgesinde kurulan, Tesla yapımını üstlendiği 100 megavat kapasiteye sahip lityum iyon pil ve  Fransız enerji şirketi Neoen tarafından işletilen bir rüzgar çiftliğinin entegre faaliyetini içeriyordu. Kurulan enerji çiftliğinde 99 rüzgar türbini bulunuyor ve pilde depolanabilen, yaklaşık bir saat boyunca 30.000 kişiye hizmet verecek elektrik üretiyor.

Tesla uygulama sonrası yaptığı açıklamada, Güney Avustralya’daki projenin “sürdürülebilir, etkili bir enerji çözümünün mümkün olduğunu” gösterdiğini söyledi.

Güney Avustralya eyalet hükümeti, ihtiyaç duyulduğunda elektriği hızla dağıtabileceği ve fiyatları düşürebileceği için projenin elektrik kesintilerini önleyebileceğini hedeflemişti. Bugün ise o hedef, artık gerçek.

Projenin hayat bulmasından 1 yıl sonra yapılan hesaplamalarda, Hornsdale Güç Rezervinin (HPR) resmi olarak devreye alındıktan sonra, şebeke maliyetlerinde yaklaşık 27,5 milyon ABD Doları tasarruf sağladığı, yatırım ve işletme sahibi Neoen SA şirketinin, 2018’in ilk yarısında Güney Avustralya hükümetiyle yaptığı tedarik sözleşmesinden ve depolanan elektriğin bağımsız satışından yaklaşık 8,1 milyon Euro kazandığı ve 56 milyon Euro’luk  yatırım maliyetinin bir kısmını geri ödemeye yardımcı olduğu görüldü.

İki farklı coğrafyada, doğru vizyon ve projelerin, nasıl doğru sonuçlar doğurduğunu rahatlıkla görebilmekteyiz.

Her iki örnekte de, hayat bulan veya bulabilecek projelerle, geleceklerini garanti altına almaya uğraşan insanlar görüyoruz.

Gelişmiş toplumlar, otuz yıl sonrası için planlama yaparken bizde bir yıl sonrasının garantisinin olmayışı kader değildir.

Güneşin cömert olduğu ülkemizde, teknolojinin bu kadar ilerlediği bir dünyada, bugün enerji maliyetleri bizim için büyük sorunsa,  elektrik fiyatları, halkın alım gücü ile uyuşmuyorsa ve çözüm üretemiyorsak, sorunun temeli bizim kendimizdedir.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu