Hasan Hastürer

Tarafım, ne hayvancı ne de kasap, et alamayan yoksullardır…

“Kıbrıslı Türklerin mangalına dokunma.” derler.

   Mangala dokunmak, et almakta,  geniş kesimlerin sıkıntı yaşaması ve mangalın yakılamamasıdır.

   Et fiyatları sorun olduğu zaman, kasaplar, hayvancıyı, hayvancı da kasapları suçlar.

   Boş verin mangal yakıp kebap yapmayı, yemeğine yarım avuç kıyma koymakta sorun yaşayan insanlar çoğaldı son yıllarda.

   Anne baba, kasaba gidip, 100 TL’lik hatta 50 TL’lik yağı fazla, bir avuç et almaya utandığı için, çocuklarını gönderiyor.

   Buna pek çok kez tanık oldum.

***

Salı günü Kasap Nihat Yalçın’ın söylediklerini ve kasaplar açısında maliyet hesaplamasını yazdım.

Hayvan Üreticileri ve Yetiştiricileri Birliği, hayvancılar adına sesini etkili bir şekilde yükseltmeyi bilen bir örgüttür.

Öncelikleri, hayvancının çıkarlarını korumaktır.

   Ancak gerek hayvancı, gerekse kasapların, kendi çıkarlarını korurken, halkı da, özellikle satın alma gücü yetersiz halkı da düşünmeleri gerekir.

Halkla karşı karşıya gelen hayvancı değil, kasaptır.

Psikolojik baskıyı göğüslemek zorunda kalan da kasaplardır. Bu da gerçek.

***

   Et fiyatları konusunda üç ana taraf vardır. Hayvancı – Kasap ve Tüketici…

   Et fiyatları gündeme geldiği zaman, hayvancı ve kasap konuşur, tüketici, dar ve sabit gelirli adına kimsenin gıkı çıkmaz.

KKTC’de etkin, ses getiren tüketici örgütü yoktur. Bu boşluğun bedelini özellikle dar gelirliler ödüyor.

***

   Bu satırların yazarı olarak, çok açık olarak yazayım… Genelde üretenden yana olmakla birlikte, et konusunda, tarafım, hayvancı, ya da kasap değil,  et alamayan yoksullardır…

Kuzey Kıbrıs’ta en ciddi teşvik alan sektörlerden biri hayvancılık sektörüdür. Yavru hayvan dünyaya geldiği andan başlayan teşvik, süt işlenip, hellim, peynir olarak ihraç edilene kadar devam eder.

İhracatçılar ödüllendirilirken, ön sıralarda süt ürünleri, üretenler var.

Zaman zaman, “Bunca teşvik, Araplar, bizde ucuz hellim yesin, diye mi?” diye sorulur. Haksız bir soru mu? Değil.

***

Lafı fazla dolandırmaya gerek yok.

   Sorun, dar gelirli insanlarımızın, mevcut et fiyatlarıyla, satın alıp, evine et götürememesidir.

   Doğru olan, üretim aşamasında maliyetleri aşağıya çektikten sonra, kasapların aldığı hayvanları, ulaşılabilir fiyattan satmasının sağlanmasıdır.

   Bu olmadığı sürece,  sorunun, suçun hayvancı, ya da kasapta olmasının hiçbir anlamı yoktur.

Benim için önemli olan, halkın eti alıp alamadığıdır. Alamıyorsa, suçlunun kim ya da hangi taraf olduğu zerre kadar umurumda değil.

   Dar gelirli ya da yoksul kesimlerin evine et götüremediği bu koşullarda “hayvancılık, kimin için vardır?” sorusunu sormak en doğal haklardan biridir.

   Bu sorun çözümlenmezse, gündeme gelecek seçenek, halkın satın alabileceği fiyata, et ithaline izin verilmesidir.

   Parası yeten yerli, küçük ya da büyük baş hayvan eti alırken, yetmeyenler, yine sağlıklı, ancak daha ucuz, ithal et alacak.

   Çok uzağa gitmeye gerek yok.

   Güney Kıbrıs’ta bu seçenek halka sunuluyor. Orada sunuluyor ve imkanı olup Güney’e geçen insanlarımız, bu seçenekten yararlanıyorsa, Kuzey Kıbrıs’ta da bu seçenek neden olmasın?

   Üreticiyi düşünmek isterim elbette. Ancak üretici, halk yararına da bir çare üretemiyorsa, ithal ete, birinci seçeneğim olmasa da, evet derim.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu