Hasan Hastürer

Hissettiğiniz kadarıyla, bayramınız kutlu olsun.

Şeker Bayramı, Ramazan Bayramı…

Bugün, bu iki isimle anılan bayramın ilk günü.

Bu bayrama, İslami anlayışla analitik yaklaşanlara göre en doğru isim Fitir Bayramı, ( Orucu Açma Bayramı).

Tüm iyimser yaklaşımlara karşın, oldukça sıkıntılı bir dönemden geçiyoruz. Sahtelik, usulsüzlük, yolsuzluk… Listeyi isimlendirerek daha da uzatabiliriz. Sahte reçete, sahte diploma, meşru olmayan kazançlar… Tümü toplumda güven erozyonunu, güven travmasını tetikliyor.

Bu koşullarda şeker tadında bayram yazısı yazmak olası mı?

Değil.

***

1950’lerin sonlarından, 60’ların başlarından itibaren ülkemizde yaşananları, yaşayarak öğrendim.

İnanılmaz zor günler, haftalar, aylar, yıllar geçirdik.

‘Hiç bir zaman bugünkü hale toplum olarak düşmedik’ desek de, farklı gömleklerle güven depremi yaşadığımız yıllar, dönemler vardır.

İktidarı elinde tutanların birinci görevi cefanın da sefanın da adil paylaşımını sağlamaktır.

1963 sonrası en zor dönemdi.

Kıbrıs Türk halkı tarihe geçecek bir anlayış ve dayanış örneğiyle o yılları kazasız, belasız atlattı, diyebiliriz.

Hem de bugünle kıyaslandığı zaman çok daha özürlü bir demokratik yapıya rağmen.

Uzun zaman yönetimin başından, odacıya kadar herkes otuz Kıbrıs Lirası maaş aldı.

“Biri yer, bini bakar, kıyamet ondan kopar” olmadı.

1963-1974 arası Lefkoşa’da parası olanların gideceği, olmayanları gidemeyeceği bir tek yer yoktu.

Daracık alanlarda Kıbrıs Türk halkı omuz omuza dayanışmayla o günleri geride bırakmasını bildi.

Kimsenin kuşkusu olmasın, eğer o dönemde toplumsal rahatsızlığı tetikleyecek yaygın adaletsizlikler olsaydı toplum olarak yıkılırdık.

***

Gelelim bugünlere..

Her taraf sapır sapır dökülüyor.

Bir zamanlar hakimler görecekleri dava yok diye neredeyse avaracılıktan sinek avlardı.

Şimdi hakimlerin ele alacağı davaların dosyalarını üst üste koyun en uzun boylu hakimin bile boyunu geçecek bir yüksekliğe ulaşır.

Bu dosyaların içinde daha “Mafya yönetmeleriyle” halledilme sürecinde olan konular yok.

Bu yapı içinde yüzsüzleşenlere bakıyorum.

Hepsi arkasını statüsü olan birilerine dayamış.

Doğrudur, “Adaleti kestiği parmak acımaz.”

Ama bizim adaletin kestiği parmaklara bakıyorum, ağırlıkla garibanlar.

Tozlanmak için raflara bırakılan dosyalar, kimlerin dosyaları?

***

Bir elin parmaklarının sayısını bulmayanlar kendilerini devletin tüm kurumsal yapılarının üzerinde görüyor.

Bana kalsa paspas kadar değerleri yok…

Gerçek bu olmasına karşılık bir biçimde statü yakalayanlarla olan yakınlıkları ve işbirlikleri bu insanları, devletin en yetkili insanlarının ya yanına ya da birkaç sandalye uzağına oturtabiliyor.

Bırakın tamamını, demokrasinin sadece d’sinin olduğu ülkelerde bile böyle görüntülere rastlayamazsınız.

***

Biliyorsunuz tuz bozulmaya karşı kullanılır.

Et iyi tuzlanırsa bozulmaz.

Tuz, bozulmanın, kokuşmanın düşmanıdır.

Bizim urup avuçluk memleketimizde TUZ KOKTU…

Var mı bozulmada bundan ötesi…

TUZ KOKTUĞUNA GÖRE KOKACAK BAŞKA BİR DEĞER KALMAMIŞTIR.

Sanki de en kötü dönemi yaşıyoruz.

… Bu durumda, hissettiğiniz kadarıyla bayramınız kutlu olsun.

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu