Hasan Hastürer

“ Kendi tarihimizi yazmazsak, bir gün başkaları istediği gibi yazar, toplum olarak kaybederiz.”

Sibel Siber, Kıbrıs Türkünün en değerli insan kaynaklarından biridir. Başarılı bir tıp doktorudur… Politikada, alışılmış politikacılara benzemeden iz bıraktı… Düşüncelerini kaybetme korkusu olmadan seslendirir… Yazdıklarıyla, bilinmesi gerekenleri kalıcılaştırıyor, ulaşılır hale getiriyor.

Sibel Siber’in, “ Kıbrıs’ta Jön Hareketi/ KULÜP/ KARDEŞ OCAĞI” kitabı yayımlandı. Tanıtımı, yapıldı… Tanıtıma yoğun ilgi gösterildi… İlk baskısı neredeyse tükenme noktasına geldi hızla…

Kitap bahane oldu, çok verimli bir sohbet yaptık Sibel Siber’le.

İşte sohbetimiz:

 

HASTÜRER: Günümüzde neredeyse adı unutulmuş olan “Kardeş Ocağı” kitabını yazmak nereden aklınıza geldi?

SİBER: Kitabın önsözünde de belirttiğim gibi Kardeş Ocağı ismini ilk kez çocukken, babam Kardeş Ocağı’na üye olunca duymuştum. Tüzüğe göre üye olmak için 2 üye tarafından öneri yapılması gerekmekteydi. Yapılan gizli oylamada bir ret oyu iki kabul oyunu götürmekteydi. Babamın yüzünde bu kulübe üye kabul edilmesinin verdiği mutluluğu dün gibi hatırlarım. Daha o zamanlarda bu kulübün önemli ve değerli bir yer olduğunu anlamıştım.

HASTÜRER: Kitabı yazma yolculuğunuz nasıl başladı?

SİBER: Araştırmacı yazar merhum Harid Fedai ile komşuyduk. Aynı zamanda doktoruydum. Onunla çok güzel sohbetler yapmaktaydık. Kıbrıslı Türklerin yazılmamış hikayeleri, yakın tarihimiz hakkında bilmediklerimiz, bu toprakların unutulmuş değerli insanları hep konumuzdu. Bana belgeler, makaleler getirir, onlar üzerinde sohbet ederdik. İngiliz Sömürge döneminde uzun yıllar Kulübün başkanlığını yapmış Fadıl Niyazi Korkut’un hatıralarını, Haşim Altan ile birlikte Osmanlı Türkçesi’nden çevirisini yapmıştı. İşte, bu kitabı okumamla Kardeş Ocağı’nın tarihimizin en önemli köşe taşlarından biri olduğunu anladım.

HASTÜRER: Sanırım daha önce de Kardeş Ocağı Kulübü ile ilgili bir makaleniz yayınlanmıştı.

SİBER: Evet. 2010 yılında “ Tarihi bir Kulüp ile Geçmişe Uzanmak” ismiyle bu kulüple ilgili bir yazım çıkmıştı, Poli dergisinde. O zaman internet gazetelerinde de yayınlanmış ve çok ilgi görmüştü.

HASTÜRER: Kitaba da ilgi çok fazla. Tanıtım etkinliğiniz normalde pek rastlanmayan bir şekilde kalabalıktı. Bunu neye bağlıyorsunuz?

SİBER: Evet, kitabevinden aldığım bilgiye göre kitap tükenmek üzere. Oldukça mutluyum bu ilgiden. Bize okullarda öğretilen resmi tarihin dışında o kadar çok bilmediğimiz önemli ve tarihi olaylar var ki!.. Şahsen ben tarih okumayı, araştırmayı çok seviyorum. Öğrendikçe hayretler içinde kalıyorum ve bu öğrendiklerimi, ulaştığım bilgileri paylaşmaktan da mutlu oluyorum. Sanırım bilinmeyenleri öğrenmek arzusu yatıyor bu ilginin altında. Örneğin, sosyal medya hesabımdan paylaştığım bazı tarihi resimler ve verdiğim bazı bilgiler de çok ilgi görüyor, çok yorumlar yapılıyor… Demek ki toplum geçmişini merak ediyor. Bilinmeyen yaşanmışlıklar daha çok ilgi çekiyor.

HASTÜRER: “Kıbrıs’ta Jön Türk Hareketi- Kulüp” kitabı, okuyucuya ne anlatıyor? Nedir önemi Kıbrıs Türk toplumunda?

SİBER: Hasan Bey, şimdi biz tarihte okuyoruz: Osmanlılar 1878’de Kıbrıs’ı İngilizlere devretti. Tarih kitaplarında böyle dönem dönem, tarih tarih anlatılır. Peki, ne yaptı o Ada’da yaşayanlar? Kıbrıslı Türkler Osmanlı gidince ne yaptılar? Osmanlı giderken yönetim kadrosundaki tüm memurları ile gidiyor. Geriye bir kadı bir müftü kalıyor. İngiliz Sömürge dönemi başlıyor. Ellerindeki tek kurum olan Evkaf idaresini de İngilizler ellerine geçiriyor. Toplumsal haklarını sömürge idaresine karşı savunacak ne bir liderleri var ne de örgütleri.

HASTÜRER: Sömürge döneminin ilk yıllarında, Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum toplumunda örgütlenme var mıydı?

SİBER: Osmanlı döneminde Kıbrıslı Türkler örgütlenme gereği duymamıştı. Örgütlenme ihtiyacı Sömürge idaresiyle başlar. Rum toplumunda Osmanlı döneminde de en önemli örgütlenme yeri kilise ve kulüplerdi. Kıbrıslı Türklerde de ilk örgütlenme kulüplerle başlar. Önce İtimad Kıraathanesi ardından Osmanlı Kıraathanesi kurulur. Osmanlı döneminde Kıbrıslı Türklere ait gazete yoktur. İlk matbaayı alan Osmanlı Kıraathanesi’dir. Saded gazetesinden sonra Kıbrıslı Türklerin çıkardığı ikinci gazeteyi yine Osmanlı Kıraathanesi çıkarmıştır. Fakat kayıtlı üyeleri ve yönetim şekli, tüzüğü ile ilk örgütlü kulüp Terakki Kulübü’dür. 1908 yılında açılmıştır. 1910 yılında diğer bir kulüp olan Hürriyet Kulübü ile birleşerek Hürriyet ve Terakki Kulübü kurulmuştur. Yıllar içinde ismi değişmiş Kardeş Ocağı olmuştur.

HASTÜRER: Kitabın tanıtım etkinliğinde yaptığınız konuşmada, Kardeş Ocağı için “ Bir dönem toplumun nabzının attığı yer” tanımını kullandınız. Açıklık getirir misiniz?

SİBER: Evet, Sömürge idaresi döneminde toplumun nabzı gerçekten orada atıyordu. Diğer bir adı da Senato idi zaten. Kıbrıslı Türklerin Sosyal, siyasal alanda örgütlenme yeri idi. Tarihi toplantılar, tarihi kararlar orada alınıyordu. Kıbrıs Türk toplumunun ileri gelenlerinin fikirlerini tartıştığı yerdi. Ada’nın her yerinden üyeleri vardı ve bu üyeler aracılığıyla topluma ulaşılmaktaydı. Birlik isminde haftalık gazete çıkarmaktaydı. Resmi kabul yeriydi aynı zamanda. Türkiye’den gelen önemli konuklar Kardeş Ocağı’nda ağırlanmaktaydı.

HASTÜRER: Konuşmanızda, Kıbrıslı Türkleri tiyatro ile buluşturan Kulüp dediniz? Bir de yetkililere çağrıda bulundunuz ve dediniz ki: “Devlet Tiyatrosu açılırsa adı, Fadıl Niyazi Korkut Tiyatrosu olsun!” Bu konuda ne diyeceksiniz?

SİBER: Çok ilginç gelebilir Hasan Bey ama Kulüp ile tiyatro özdeşleşmiş. Terakki Kulübü 1908 yılında kuruluyor, 1. yıl dönümü etkinliğinde tiyatro sahneye konuyor. Bu gelenek hep devam ediyor. Yılda birkaç kez tiyatro oyunları sahneye konuyor. Özellikle kulübün başkanı Fadıl Niyazi Korkut, hem tiyatro sahneye koyuyor, hem tiyatro oyunları yazıyor hem de oyunlarda rol alıyor. Ayrıca Lefkoşa dışındaki kazalarda da kulüpler açılmasına öncülük ediyor ve oralarda da tiyatroların sahneye konması için çalışmalar yapıyor. Tiyatro ile toplumu buluşturuyor. İstanbul Şehir Tiyatroları (Darül Bedayi) 1930 öncesi sık sık turne için Kıbrıs’a geldiğinden, Muhsin Ertuğrul ile geliştirdiği sıkı dostluk ilişkileri tiyatronun gelişmesine de büyük fayda sağlamıştır. Bu oyunların resimlerinin çoğunu ( Yaşar Ersoy’un arşivinden ) kitaba aldım. Kadın rollerinde Kardeş Ocağı üyelerinin eşleri ve kızları rol alıyor. Kamuran Aziz de bu oyuncularda biri. Babası, Mehmet Aziz kulübün üyesiydi.

HASTÜRER: Kardeş Ocağı, Atatürk devrimlerinin Kıbrıslı Türklere de uygulanması için büyük çaba ortaya koymuştu. Bu mücadeleyi biraz anlatır mısınız?

SİBER: Atatürk devrimlerinin güçlü bir savunucusuydu Kardeş Ocağı. O dönemde Sömürge yönetimi, Kıbrıslı Türklerin Müslüman olmasını ön plana çıkarıyor ve Atatürk devrimlerini reddediyordu. Kardeş Ocağı üyeleri Başhakim Zeka Bey, aynı zamanda avukat olan Kardeş Ocağı Başkanı Fadıl Niyazi Korkut ve Con Rifat büyük mücadeleler verdiler. Düşünün Medeni Hukuk Türkiye’de 1926 yılında kabul ediliyor. Sömürge yönetimi ile yapılan mücadele yıllarca sürüyor ve ancak 1950 yılında kabul ediliyor. Yani Türkiye’den 24 yıl sonra. O zamana kadar Hakim yerine kadı ve Medeni yasalar yerine Şeriat yasaları geçerliydi.

1948 yılında, aralarında Milletvekili Hasane Ilgaz ve İffet Halim Uruz’un da bulunduğu 54 kişilik bir öğretmen kafilesi Kıbrıs’ı ziyaret etmiş ve Atatürk devrimlerinin Kıbrıs’ta bu kadar çabuk benimsenmesine hayret etmişlerdi. Hasane Ilgaz, Kıbrıs notlarında Kardeş Ocağı’nın aydın, ileri görüşlü üyelerinden övgüyle söz eder. Hürriyet gazetesi muhabiri Rakım Çalapala ise yazdığı makalede, “Cumhuriyet’ten beri anavatanda yapılan bütün devrimlerin Kıbrıs Türkleri tarafından adım adım takip edilmiş olduğunu orda hayretle gördüm” demektedir.

HASTÜRER: Bu kitapta çoğumuzun adını hiç duymadığı, Kardeş Ocağı üyesi olan çok önemli değerli isimler var. Bahseder misiniz?

SİBER: Kulübün üyeleri gerçekten toplum önderleriydi. Fadıl Niyazi Korkut, hukukçu, siyasetçi, örgütçü, yönetici, tiyatrocu, sanatçıydı. KATAK’ın ilk başkanıydı. Başhakim Zeka Bey, Necmi Avkıran, Dr. Pertev Bey(Bodamyalızade) Mehmet Aziz, ilk anda ismini sayabildiklerim. Bunun dışında, çok değerli fahri üyeleri vardı. Türkiye Cumhuriyeti’nde 1922 yılında Ekonomi Bakanı olarak görev yapmış Kıbrıs kökenli Hüseyin Sırrı Bellioğlu, İstiklal Madalyası sahibi Valilik ve Milletvekilliği görevlerinde bulunmuş ve şapka devrimi için Atatürk’ü Kastamonu’ya davet eden Kıbrıs kökenli Hüseyin Fatih Güvendiren de fahri üyeydi. Kardeş Ocağı’nın diğer bir değerli üyesi, Ankara Üniversitesi Rektörlüğün yapmış yine Kıbrıs kökenli Prof. Dr. Hüseyin Cahid Oğuzoğlu’dur. Oğuzoğlu, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin hem ilk mezunu hem de okul birincisi olması dolayısıyla Hukuk Fakültesi’nin 1 Numaralı Diplomasının da sahibidir. Atatürk’ün doktoru, İç Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Neşet Ömer İrdelp de Kulübün fahri üyesiydi. Kitapta tümünün resimleri var.

HASTÜRER: Son olarak ne diyeceksiniz?

SİBER: Toplumsal bellek çok önemlidir. Geçmişimizi kayıt altına almak çok önemlidir. Bunun devlet politikası olarak desteklenmesi ve araştırmacı yazarlara önem verilmesi, bu konuda çalışma desteği verilmesi gerekmektedir. Eğer bir toplum kendi belleğini kendi yaşanmışlıklarını kendi tarihini yazmazsa bir gün başkaları istediği gibi yazar ve sonuçta kaybeden toplum olur.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu