Bozuk düzenden çıkarı olanlar, düzenin bekçisi olur…

Kuyunun dibindeki kurbağaya “Gökyüzü ne kadar?” diye sormuşlar.
Gariban kurbağacık başını kaldırıp bakmış bakmış, sonunda da, “ Kuyunun ağzı kadar” demiş.
Bulunduğu yerden baktığı zaman ötesinden haberi yoktu ki…
***
Yaşadığınız ülkeyi tüm gerçekleriyle görmek, anlamak, sorunları sağlıklı olarak saptamak için yurtdışına çıkıp, ülkeye bakmak önemli bir avantajdır.
Yani kuyunun dibinden kurtulmak şart.
Kuzey Kıbrıs’ı tanımak mı istiyorsunuz?
Sorunların kaynağına mı inmek istiyorsunuz?
Çare üretmek mi istiyorsunuz?
Yurtdışına çıkıp Batı’yı tanıyıp, Batı’dan nereden nereye gelindiğini göreceksiniz.
Bunun için çok özel yetenek ve bilgi birikimine de gereksinim yoktur.
Yeter ki gözlem yeteneğiniz iyi olsun. Yeter ki Batı’nın geldiği noktada devlet çarkının nasıl döndüğünü kendi ülkenizle kıyaslayınız.
Saydamlık, açıklık ve hesap verebilirliğin sözde değil özde nasıl uygulandığını uygulama yerinde görmek önemlidir.
Batı kusursuz mu?
Elbette orada da kötü örnekler vardır. Önemli olan, olumsuzluklar karşısında nasıl davranıldığıdır. Yapanın yanında, tutanın elinde kalıp kalmadığını kontrol etmek yeter.
***
Kıbrıs Türk toplumunda uzun yıllar bireylerin ve sivil toplum örgütlerinin dışa açılmasından, yabancılarla yüz yüze gelmeleri sempati ile karşılanmadı.
Sempati ile karşılanmama bir yana engellenmek istendi.
Temas içinde olanlara potansiyel, “casus” gözüyle bile bakıldı.
***
Kendi yaşamımda bunun ilk örneğini Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası Yürütme Kurulu üyeliğim yıllarında KKTC’nin ilanı öncesinde, 1980’li yılların başlarında yaşamıştım. KTÖS’ün Dünya Öğretmen Sendikaları Federasyonu (FİSE) üyeliği için rahmetli Arif Hasan Tahsin’le Prag’a gidecektik.
Son ana kadar izin verilmedi. Dönemin Federe Devlet Seyahat Belgesi ile bizi Prag Havalimanı’ndan içeri sokmayacakları söylendi.
Biz, “Sorun olursa geri döneriz” dedik, para pul istemedik.
Son an mesai bitimi ve tatil başlarken gidemeyeceğimizi düşünüp, “Gidin” dediler. Zar zor bilet uydurup yola çıktık. Prag Havalimanı’nda da KTFD’nin seyahat belgesine vize vurdular. FİSE toplantısında da KTÖS’ün o dönemin en güçlü uluslararası öğretmen kuruluşuna üyeliğini sağladık.
Niye zorluk çıkardıklarını o olayda azıcık anlamıştım. Daha sonraki gelişmeler o günkü saptamalarımın yüzde yüz doğruluğunu kanıtlamıştı.
***
Her ne halse yabancılarla iletişimin çok zor ve özel yetenek istediği yaklaşımı toplumda hep egemen tutulmak istendi yıllarca.
Gözlerin, hep kapalı tutulması istendi…
Dünyadan ne olup bittiğini, dünyanın size nasıl baktığını bilmek istiyorsanız, resmi birkaç ağızdan çıkanlara kulak vereceksiniz. Sizin gidip doğrudan bilgilenmeniz sakıncalı kabul edildi, çok uzun yıllar.
***
Hiç sözcükleri kıvırmaya gerek yok. Siyasi partiler ve tek tek politik kimlik sahibi olanlar, hükümette bulunma süreleri oranında bu toplumun aşamadığı olumsuzluklardan sorumludurlar.
Ancak olumsuzluklardan sorumlu olanların nasıl olup da koltuklarında dönüşümlü oturmaya devam edebildikleri de önemlidir.
1974’ten günümüze bizde yaşanan olumsuzlukların yüzde beşi demokratik bir ülkede, hükümet götürür, ilgili politikacıların siyasi ömrünü bitirir.
Bizde hükümetlerin gidişinde, genelde paylaşma kavgaları neden oluyor.
***
Bu satırların yazarı olarak, herhangi bir formülle, KKTC’nin tanınması, KKTC’nin AB üyesi olması dahil, çağdaş dünya ile bütünleşmemiz yönünde güçlü bir istek olduğuna inanmıyorum.
Çünkü çağdaş dünya ile bütünleşmek demek, ülke sınırları içerisinde en üst kurum olan devletin, yağmalanmasının zorlaşması, imkansızlaşması, hukukun üstlüğünün kusursuz olmaı demektir.
Yirmi yıl kadar önce Strasbourg’da Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi’nde (AKPA) Gürcistan’ın o dönemki bayan parlamento başkanının konuşmasını dinlemiştim.
O konuşmasında şunları da söylemişti: “Yolsuzluklar karşısında yıllarca başarılı olamamıştık. Avrupa’ya yakınlaşmamız, Avrupa Konseyi’nin gösterdiği yönde mevzuatlarımızda yaptığımız düzenlemelerle önemli mesafeler aldık.”
Bu sözler hâlâ kulaklarımda yansıyor.
***
Olumsuzluklar, kurumlaşmış yağma anlayışı, en başta vatan ve devlet sevgisini yaralar. Gençlerin, kolayca göç etmesinin altında yatan nedenlerden biri de budur.
Dünyanın hiçbir yerinde, bozuk ve adaletsiz yanı ağır basan düzen sürdürülebilir olamamıştır. Bir gün mutlaka yıkılır.
Peki, bozuk düzenin bekçileri mi var?
Elbette var.
Bozuk düzenden çıkarı olanlar, düzenin bekçisi olur.
Bu genel geçer bir kuraldır.
***
Zorluk ve sıkıntılara inat, herkese sağlıklı, mutlu ve güzel bir hafta diliyorum.