Serkan HastürerYazarlar

Çare arayan, çaresiz kalmaz….

Son yazımda ihracatın, ekonomimiz içindeki payının, olması gereken optimum düzeyden ne kadar uzak olduğuna değinmiştim.

KKTC ekonomisinin, kaynak ve imkanlarının, sanayi ve üretim ağırlıklı bir yapıda olamayacağının farkında olarak yazıyorum.

KKTC ekonomisi, benzer nitelik ve dinamiklere sahip ülkeler gibi ithalatı servisle karşılama eğilimde olması doğal olandır. Ancak, bu doğal eğilim, ihracatın ve üretimin tümü ile önemsiz görülmesi sonucunu doğurmuyor. Bu yüzden optimum düzeyden kastım, sadece ihracatın- ithalatı karşılama oranı veya Gayrı Safi Yurt içi hasıla ile oransal bağı kapsamıyor.

Güney Kıbrıs ile yaptığım kıyasın temelinde de, siyasi tanınmışlığın farkına rağmen, ayni coğrafi koşullara sahip ada parçasını paylaşmamız vardır.

Uluslararası tanınmışlık, AB üyesi, ortak pazar avantajı Güney Kıbrıs için her ne kadar geçerli olsa da, bizdeki ambargo ve çaresizliğe mahkumiyet edebiyatının altına iyice baktığınızda, yapılan yanlışlıkların kılıfını görürsünüz.

Çözümün ve uluslararası tanınırlığın bizim için, Kıbrıslı Rumlardan daha fazla ihtiyaç olduğu ve ekonomik manada da bizi daha ileriye taşıyacağı bir kenara, mevcut koşullar altında bile, çok daha refah bir düzeyde yaşayabileceğimize inanıyorum.

Tekrardan dönüp, geçmişte yapılan hataları sıralamak istemem, ancak toplumsal gelecekten konuşmak için, ayni hataların tekrarlanmaması yanında, yeni bir yol haritasına olan ihtiyacımız dünden daha hayati ve fazla öneme sahip.

Üzerinde durulması gereken ve sorulması gereken esas soru ise, mevcut koşullarda yapılabileceklerin ne kadarı doğru yapılıyor?

Yazımı yazarken çeşitli ve güvenilir kaynaklardan faydalanmaya özen gösteririm.

Özellikle Kuzey Kıbrıs ile ilgili sağlıklı veriye ulaşım ciddi bir sorun.

Plansızlığımız ise diğer birçok alanda olduğu gibi, sanayi, üretim ve ihracat konusunda da karşımızdaki en büyük sorun.

Kıbrıs Türk Sanayi Odası’nın, mevcut sanayi üretim kapasitemizi, her yönüyle kapsayan bir nevi envanter ve durum raporu çalışması içinde olduğunu biliyorum.

KKTC ekonomisinin içinde, sanayi, üretim ve ihracat tarafındaki rakamlara baktığımızda, iç açıcı bir tablo ile karşılaşmadığımız gün gibi açık.

Sanayi, üretim ve ihracatı tek bir boyutta değerlendirmek ise mümkün değildir.

Döviz girdisi, yaratılan katma değer, istihdam katkısı yanında önemli olan bir başka nokta ise dışa bağımlılığın azalması ve dışa giden kaynağın, mevcut ekonominin içinde değerlendirilmesi vardır.

İhtiyacımız ise en yalın tanımlamayla cebimizden çıkanı azaltıp, gireni çoğaltacak bir organizasyon.

Ne üretelim? Üretici mi üretsin? İthalatçı mı ithal etsin? Soruları ise farklı boyutlarda değerlendirme gerektiren bir konudur.

İç piyasayı da ilgilendiren bir konu olduğundan, kimse bir ürüne fahiş fiyatlar ödemesin ama, üretici de ucuza mağdur edilmesin.

Bu noktada önemli olan ise yaratılan katma değerin kıyasının analizinin doğru yapılabilmesidir.

İlk akla gelen İthal ürünle, yerli ürünün fiyat farkı olsa da, elde edilen gelirin kaç kişiye dağıldığı, ne kadar istihdam sağlandığı da göz ardı edilmemesi gereken faktörlerdendir.

Doğru planlanmış yerli üretimde, çalışanlarla birlikte, gelirin, ithalata kıyasla, daha geniş bir çevreye dağıldığını ve üretim için harcanan işgücü maliyetinin, aslında yurt içinde harcanacağını da unutmamalıdır.

Her ülke için önceliğin yerli sermayesidir. Öncelikli koruma alanı da, devlet politikası da bunun üzerine şekillenmelidir. Bu maksat için bizde kurulan yerli üretimin korunması maksatlı kurulmuş, 26-1978 sayılı Fiyat İstikrar Fonu yasasının ne yazık ki bugün için kuruluş maksadına hizmet etmediğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

Eğer bir sınır çizgisi ile ayrıldığımız Güney Kıbrıs 100’ün üzerinde ülkeye ihracat yapmayı beceriyorsa, 2016 yılında 200 milyon Euro civarı olan ilaç ihracatlarını, 2021 de 450 milyon Euro seviyelerine taşıyabiliyorsa, onlar harnuptan ilaç ürettiği, bizim ise harnubu ihracı tercih etmemize sebebiyet veren devlet politikasına sahip olduğumuzdandır.

Her ne kadar yüzölçümü olarak Güney Kıbrıs daha büyük olsa da, Kuzey Kıbrıs’taki işlenebilir tarım arazilerinin, güney Kıbrıs’a kıyasla alanı daha fazla. 2004’te yürürlüğe giren Yeşil Hat Tüzüğü kapsamındaki ürünlerin üretiminde bir artış yaşansa da KKTC’de ekonomiye olması gereken katkıyı yapan bir ziraattın varlığından bahsetmek fazla iyimserlik olur.

Bu değerlendirmeyi yapmamdaki amaç, doğru üretim kalemlerinin tespit edilip, doğru devlet politikaları ile korunup, yaratılma potansiyeli olan katma değerin ülke ekonomisine koyacağı katkıya ve gerekliliğine vurgu yapmak içindir.

Kuzey Kıbrıs’ın üretim maliyetleri açısından, başta elektrik maliyeti olmakla birlikte, handikapları olduğunu söyleyebiliriz. Bunların birçoğunun doğru düzenleme ve teşviklerle aşılabilir olduğuna ve üretimde katma değerin optimum seviyede yaratıldığı, daha sürdürülebilir bir yapıya kavuşulabileceğine inanan taraftayım.

Tüm ekonominin yeniden planlanması şartı, ekonominin büyük bir parçası olan üretim ve ihracat için de geçerlidir.

Eğer bu ülkede bir şeyleri düzeltmek istiyorsak, hazırlanacak eylem planı, bu gerçekliklerden yola çıkılarak hazırlandığı oranda başarılı olur.

Yeniden yapılanma ancak doğru hedeflere yönelerek gerçekleşebilir.

İzahı olmayan plansızlık, yanlış teşvikler, zarardan ve vakit kaybından başka sonuç doğurmaz.

Bugün devletin kaynak arayışındaki sıkıntıların çözümünde başvurulan ilk çözüm, zam, vergiler ve harçlarda fiyat artırımları veya sürdürülebilir olmayan geçici kaynaklardan medet ummak oluyor. Bu ise yanlış temeller üzerine kurulu düzeni, daha da içinden çıkılmaz bir hale sokuyor.

Kaynakların doğru değerlendirilmediği bir yapıda verimlilikten bahsetmek mümkün değildir. kullanımı

İhracat ve üretim için en büyük eksik devlet politikasıdır.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu