Hasan HasturerManşet

Israrcı olmanın bedeli de hesaplanıyor mu?

KIBRIS TV’deki programlarımı farklı ama yararına inandığım içerikle değerlendirmeyi seviyorum.

Dün çok keyif aldığım programlardan biri oldu.

Brüksel’e bağlanıp Avrupa Parlamentosu (AP) Üyesi Prof. Dr. Niyazi Kızılyürek’le konuştuk.

Kısa bir süre sonra, Avrupa Parlamentosu’nda ki görev süresinde iki yıl geride kalacak.

***

Farklı konulara dokunsak da Kızılyürek’i programımıza konuk etmemizin ana nedeni hellimin coğrafi tescili konusuydu.

Hellimin, coğrafi tescilinin Kıbrıs olarak yapılması demek, kocaman Avrupa pazarının Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum hellim üreticisine kalması demek.

Başka hiçbir ülkede, hellim üretilip Avrupa’ya satılamayacak.

***

AP üyesi Kızılyürek, konuyu,  siyasi gömlek giydirmeden çok net anlattı.

Beğensek de beğenmesek de, bizim Rum Yönetimi dediğimiz Kıbrıs Cumhuriyeti, AB üyesidir.

Kıbrıs sorunu müzakere edilirken masada Kıbrıs Türk Toplumu ve Kıbrıs Rum Toplumu’nun liderleri, temsilcileri vardır.

AB açısından, sadece Kıbrıs, AB üyesidir.

Müktesebat Kuzey’de geçerli değildir.

Müktesebat geçerli olmasa da Kuzey’de AB vatandaşı Kıbrıslı Türkler vardır. Dahası tanınmamış olsa da Kuzey’de bir yönetim yapısı vardır. Ancak AB, üyesi Kıbrıs Cumhuriyeti’ni bizim gibi Rum Yönetimi olarak görmüyor. Kıbrıs Cumhuriyeti ile KKTC’ye eşit muamele de yapmıyor.

Öyle bir niyeti de yok.

Bu durumda, pek çok konuda olduğu gibi, ılımlı orta yol ile Kuzey’deki hellim üreticisinin  kayba uğramaması gayreti de yok değil.

Biz arzu edebiliriz ama, mevcut yapıda hellim tescili sonrasında uygulama sürecinde, denetim işlevini yerine getirecek yapıda KKTC’nin Kıbrıs Cumhuriyeti ile eşit statüde olması çok zor, hatta şu an için imkansız.

Niyazi Kızılyürek de dün program sırasında söyledi.

“İki devletlilik” ten hareketle, bir ısrar yapılırsa, bunun anlamı hellimin coğrafi tesciliyle elde edilecek avantajlardan Kıbrıslı Türk üreticilerin yararlanmamasıdır.

Bu bir politika olabilir mi?

Olabilir.

Ancak, ekonomik bedeli oldukça ağır olur.

KKTC tanınıp, konuya ilişkin kurulda Kıbrıs Cumhuriyeti’yle eşit statüde yer alana kadar, Avrupa Birliği’nin 450 milyon nüfuslu pazarından yararlanamayız.

***

Bu satırların yazarı olarak şekle değil, işlevselliğe bakarım.

Sağlık koşulları başlığı altında, uygulamada,  her kademede denetimi sağlayacak yapıdan bir Kıbrıslı Türk de olmalı.

Kıbrıslı Türk’ün belirlenmesinde Kıbrıslı Türklerin iradesine özen gösterilmesi haklı bir talep olarak ileri sürülebilir.

Yine uygulamada Rum tarafının kasıtlı engelleyici sorun yaratmasının önlenmesi istenebilir.

Akılcı yaklaşımlarla talepler ileri sürülürse, hayat bulma olasılığının olduğuna içtenlikle inanırım.

Sonucu olmayan, içe yönelik politik yaklaşımların, siyasi kazanımları olacağına da inanmam.

Eğer çok katı prensiplerle ileri çıkacaksak, AB pasaport ve kimliklerinin Kuzey’de verilmesini isteyelim. Olumlu yanıt verilmezse, Güneye geçip pasaport ve kimlik alınması yasaklansın.

Bizi yönetenler bu konuda ne düşünür?

Bir soru daha…

Israrcı olmanın bedeli de hesaplanıyor mu?

Merak ettiğim için yazıma noktayı koymadan bu iki soruyu sormak istedim.

 

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu