Hasan Hasturer

Tokların çağrıldığı, düğün yemekleri gibi olmasın…

Dünyada pek çok sorunun çözümüne yönelik düşünce sisteminde büyük bir benzerlik vardır.

Çok karmaşık ve zor düşünceleri, yöntemleri bir yana bırakınız. İnsan organizmasının çalışma düzenini kendi düz anlayışınızla özümsediğiniz zaman, pek çok sorunun çözümü için anahtarı elinize geçirdiğinizi görürsünüz.

Her sorun bir hastalıksa, bu sorunların çözüm yolu da tedavidir.

Doğru tedavi yapmanın birinci koşulu doğru teşhistir.

İnsan, ilk günden bugüne, insandır.

Değişen ve gelişen dünya koşulları, sağlık sorunlarını yenmede insana avantajlar sağlamıştır.

Tüm hastalıklara karşı vücudun doğal bir savunma mekanizması vardır. Çeşitli nedenlerle vücut kendi mekanizmalarıyla hastalıkları yenemediği zaman vücudun takviyeye gereksinimi olur. Bu takviye, ilaç ya da başka yöntemlerle vücuda verilir.

Koruyucu hekimlik her zaman tercih edilendir. Sağlık sorunu gündeme gelmeden gerekli önlemleri almak hem kişiyi hastalıktan korur, hem de daha ekonomiktir.

*     *     *

İlkokul yıllarımızda hemen hemen her yıl bizlere gösterilen bir film vardı. Filmin amacı hastalıklara karşı yapılan aşının ne denli gerekli olduğunu anlamamızdı. Vücuda giren mikroplara karşı, askerler harekete geçiyordu. Ancak askerlerin hazırlıksız yakalanmaları riskine karşı,  sahte mikroplar vücuda veriliyor, böylece savunma mekanizması hem hazırlıklı oluyor hem de güçleniyordu.

Bir diğer önemli konu, kendi vücudunuzun kabul edeceği ilaçları bilmek ve kullanmaktır. Antibiyotik alınmadan önce yapılan özel tahlillerin amacı budur. Yoksa boş yere antibiyotik alarak hem vücudun doğal savunma mekanizmasına zarar verirsiniz, hem de aldığınız ilaçlara boş yere para harcamış olursunuz.

Başkasının tahlilleriyle bir diğerine doğru ilaç yazılamaz.

*     *     *

Buradan esas konumuza geçelim.

1974 Kıbrıs Türk toplumunun kendi kendini yönetme bakımından bir dönüm noktası oldu. Ancak biz o günden bugüne kadar kendimizi tanıyıp, kendimize yarayacak kararları alıp doğru hedeflere yürümede sıkıntılar yaşadık.

Kim ne derse desin Kıbrıs’ın kuzeyindeki yarım avuçluk kara parçasında insanları mutlu edecek, gelecek kaygılarına izin vermeyecek, bilimsel anlamda bir ekonomik yapı, adam gibi çalışan, demokratik bir mekanizma neredeyse hiç olmadı.

***

Teşhis doğru konulmadığı sürece, el yordamıyla tedavi yapmak, kocakarı ilacıyla hasta tedavi etmektir.

Ekonomisi sağlıklı olmayan, insanların üretiminin organize edilmediği, teşvik görmediği bir ülkede taşlar yerli yerinde olamaz, en önemlisi demokrasi mekanizması çalışmaz.

Sağlıklı ekonomilerde tek tek bireylerin de ekonomik özgürlüğü vardır. Ekonomik özgürlüğü olan insanların demokrasideki yerleri, daha sağlıklı, daha kişiliklidir.

Ekonomik özgürlüğün olmadığı yerde demokrasi kağıt üzerinde kalır. Bu sadece bizler için değil, dünyanın her köşesi için geçerli olan bir kuraldır.

Bizim en önemli yanlışlarımızdan biri, pek çok olumsuzluğu, o gün için hükümette olanlar kimlerse, onlara kesmektir.

Halbuki kronik hastalığa dönüşmüş, olumsuzluklar, hükümet deneyimi yaşamış, tüm partilerin döneminde de yaşandı, var oldu.

Kısa günü kurtarma alışkanlığı, kronik bir hastalığımızdır. Bu hastalık bizi yönetenlerin uzun vadeli düşünce yetenekleri köreltmiştir. Üstüne üstlük bir de bilimsellik ve katılımcılığa kapılar kapalı olduğu için, doğru karar üretme şansı, çok aşağılarda olmuştur hep.

***

KKTC’de en doğru görünümlü kararların bile uygulama aşamasında, sorun yaşayacağı anlayışı yaygındır. Çünkü, ihtiyaçlılık doğru saptansa da, uygulamada başka kriterlerin belirleyici olma olasılığı çok yüksektir.

Bir söz var, “Yemeklerin en kötüsü tokların çağrılıp, açların çağrılmadığı düğün yemekleridir.”

 

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu