Hasan Hasturer

Bizi yönetenler, gidenler için hiç üzülmedi…

 

En doğru olan, insan gücünüzü, insan kaynağınızı kendi ülkenizde değerlendirip, artı değeriyle birlikte ülke kalkınması için her bakımdan kullanmaktır.

Bir biçimde iş gücü fazlalığınız varsa onu da kontrollü olarak dış ülkelerde değerlendirmeyi başarmak, nereye giderlerse gitsinler yararın önemli bir kısmının yine ülkeye yansımasını sağlar.

Kontrol dışı iş gücü kaçışı o ülke için saygınlık dahil her bakımda kayıptır.

Kıbrıs Türk toplumu yıllardır bu ayıbın daniskasını yaşıyor.

1940’ların sonlarından başlayarak Kıbrıs Türk toplumu Türkiye dışında üçüncü ülkelere göç yaşamaya başladı.

1950’lerde bu arttı.

1960’larda daha da arttı. 1974’te bu göç ters yönde olur sandık olmadı. Kıbrıs Türk insanı yine erimeye devam etti. Kuzey Kıbrıs’taki nüfus artışını boş verin bu topraklar gerçek anlamda kan kaybı yaşadı.

Bizi yönetenler gidenler için hiç üzülmedi. Hatta rahmetli  Denktaş, “Giden Türk, gelen Türk” demişti.

Dünden bugüne her zaman bazıları ,  kolunu önce arkaya götürüp, sonra elini de serbest bırakarak öne doğru salladı, her gidenin arkasından.

*        *        *

Vasıflı, vasıfsız her göç eden insanımızın arkasından üzüldük.

Ancak bu toplumun en büyük acılarından biri beyin göçlerinde yaşandı, yaşanıyor. Pırıl pırıl, akıl küpü gençlerimiz ailelerinin dişinden tırnağından artırdığı paralarla dünyanın en iyi üniversiteleri dahil dış dünyada da eğitim aldı.

Avrupa’da Amerika’da en köklü üniversitelerde onur listelerine girerek mezun olan gençlerimiz oldu.

Netice bunların çok büyük ekseriyeti geri gelmedi.

Gelenlerin kıymeti bilinmedi. Kıymeti bilinmeyen bu gençlere bir nokta da “ha s…..!” denildi.

İstihdamlarda liyakat hiçbir zaman, değerli, tercih edilmede, seçilmede  belirleyici olmadı.

***

Karşılıksız ihraç edilen en değerli ürünümüz,  beyin göçü olarak nitelenen, halk diliyle, okumuş gençlerimizdir.

Düz, vasıfsız insanlara kapılarına kapatan pek çok ülke sıra okumuş, yetişmiş insanlara geldiği zaman havada kapmaktadır. Çünkü bu tür insanlar hiç bir harcama yapılmadan, hazır elemandır. Çalışıp paralarını alırken, çalıştıkları ülkelerin harcamalarına ödedikleri vergilerle ciddi katkı koymaktadırlar.

*        *        *

Gidip de gelmeyenlere, söyleyecek çok sözüm hiç bir zaman olamadı.

Nasıl olsundu ki?

Dünyanın nitelikli insan kaynaklarında, belki de ilk yüzde beşlik dilime girecek bu gençlerimiz bu ülkeye geldiği zaman, bakkal dükkanını işletmekten aciz, ancak ülke yönetenlerin kaprisleriyle yüz yüze gelip adeta aşağılanmaktadır.

20 sene önce ABD’de de, özellikle uçakların haberleşmesinde çok önemli olan,  microdalga konusunda dünyanın ilk on bilim insanı arasına giren ancak “aldanıp” buraya gelen, bir evladımızın şu anki ruh halini detaylı yazmaya kalksam, kitap olur

***

Tüm olumsuz koşullara karşılık Kuzey Kıbrıs’a dönme, bu arada inadına tutunma çabası içinde olan gençlerimizin sayısı da az değildir.

En zor koşullarda bile, buralarda, KKTC’de kalmakta direnen herkes madalyaya layıktır. Dünyanın en gelişmiş ülkelerinde en iyi koşullarda yaşayabilecekken buraya gelen gençlerimizi tek tek alınlarından öpmek isterim.

*        *        *

Yıllar evvel, Kanada’da öğrenim görüp gelen bir gencimizle karşılaşmıştım.

Niye döndüğünü sorduğum zaman, çok mütevazı duruşuna paralel, yumuşak, ancak özgüveni yansıtan bir ses tonuyla şunları söylemişti:  “Para her şey değil. Para, mutlu olmanıza neden olacak yaşam koşulları yaratmaya yarayabilir, elbette. Ben Kıbrıs’ta ailemle birlikteyken, ülkemin havasını solurken, burada bazı güzel işler başarırken parayla satın alınamayacak mutluluk hissediyorum. Doğduğunuz topraklarda kendi alanınızda ileri gidişler sağlarsanız bundan büyük mutluluk olur mu?”

***

Yazımı, güncel istihdam konularıyla tamamlamayı düşündüm.

Vazgeçtim.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu