Hasan Hastürer

Johnson mektubunun üzerinden 60 sene geçmiş… İnönü’nün yanıtı (2)

5 Haziran 1964 tarihli Johson mektubunun Türkçesi 927 kelimeyken, dönemin Türkiye Başbakanı İsmet  İnönü’nün karşı mektubu,  hitap ve imza kısmı hariç 2 bin 308  kelimeydi. Kapsamlı mektupta, NATO üyesi Türkiye’ye saldıran hangi ülke olursa olsun NATO’nun yardımcı olmasının temel ilkelerinden biri olduğu anımsatılmış, garanti sisteminin çalışma kurallarının altı da çizilmişti.

Ankara, Johnson mektubuna yanıt verse de pratikte Johnson  mektubu, Ankara’nın Kıbrıs’a müdahalesi önünde bir takoz işlevi görmüştü.

***

   İnönü’nün mektubu sadece Kıbrıs değil, Türk – ABD ilişkilerine yönelik müthiş bir diplomatik içeriğe sahipti. İnönü’nün mektubundan alıntı yapmam gerçekten zor oldu.

İşte o alıntılar…

   “Mesajınız gerek yazılış tarzı, gerek muhtevası bakımından Amerika ile ittifak münasebetlerinde daima ciddi bir dikkat göstermiş olan Türkiye gibi bir müttefikinize karşı hayal kırıcı olmuş, ittifak münasebetlerine değinen muhtelif konularda önemli görüş ayrılıkları belirmiştir. Gerek bu ayrılıkların gerek mesajın umumi havasının sadece çok sıkışık bir zamanda acele toplanmış mutalara dayanarak yapılmış iyi niyetli bir teşebbüsün telâşından doğmuş hususlardan ibaret olmasını yürekten dilerim.

İlk önce, Garanti Antlaşması icabı olarak Kıbrıs’a bir askeri müdahale zarureti görüldüğü zaman Birleşik Amerika ile istişare etmekte kusur ettiğimiz önemle belirtilmektedir. 1963 sonundan beri Kıbrıs’ta askeri müdahale ihtiyacı, bu seferle beraber, dördüncü oluyor. Başından beri bu konuda Amerika ile istişare ettik. 25 Aralık 1963’te ilk buhran patladığı vakit, Garantör Devletlerle temasa geçtiğimizde, derhal Amerika’yı haberdar ettik ve Amerika bize bu meselede kendisinin bir taraf teşkil etmediği cevabını verdi.

   Kıbrıs’taki mezalim devrinin, bütün tedbirleri tesirsiz kılan hususi bir karakteri vardır. Başından beri emniyeti korumak için yapılan müzakereler ve geçirilen muvakkat devreler, hepsi yalnız Makarios İdaresinin tecavüzünü ve tahribatını arttırmağa hizmet etmiştir.

   Son defa Kıbrıs Hükümeti açıktan silahlanmaya başladı ve Birleşmiş Milletleri kendi zulmünü ve anayasa dışı idaresini takviye edecek yardımcı bir vasıta gibi farz etti. Birleşmiş Milletler’in Anayasa nizamını iade ve tecavüzleri durdurmak için salâhiyetlerinin ve müdahale niyetlerinin eksik olduğu aşikâr bir gerçek halini almıştır.

Mesajınızın, Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahalesi Ada’yı taksim gayesi ile vuku bulacağı kanaatinde olduğuna dair ifadelerini büyük bir hayret ve derin bir üzüntü ile karşıladım.

   Sizi en kesin ve açık bir surette temin etmek isterim ki, eğer Türkiye bir gün Kıbrıs’a askeri müdahale ıstırabında bırakılırsa, bu, tamamıyla milletlerarası Antlaşmaların hükümlerine ve gayelerine uygun olarak yapılacaktır.

… Türkiye’nin milletlerarası antlaşmalarda tasrih edilmiş ve hak ve vecibelerine uygun olarak Kıbrıs’a müdahalesi halinde bir Türk-Yunan harbinin çıkacağı hakkında izhar eylediğiniz endişeye gelince, Türkiye Kıbrıs’a karşı “askerî harekete” münhasıran antlaşmaların tasrih ettiği şartlar ve gayeler için tevessül edecektir. Bu itibarla Sayın Dean Rusk’ın gayet yerinde olarak “gayrı kabili tasavvur” (diye) tavsif ettiği Türk-Yunan harbi ancak, Yunanistan’ın Türkiye’ye tecavüzü halinde vuku bulabilir. Müdahale halinde bizim düşüncemiz, teminatçı Devletler sıfatıyla Yunanistan ve İngiltere’yi Kıbrıs’ta anayasa düzenini ihya amacıyla fiilî işbirliğine davet etmektir. Davetimize ve ahdî taahhütlerimize rağmen Yunanistan, Türkiye’ye tecavüz ederse, hasıl olacak neticelerin sorumluluğu Türkiye’ye atfedilebilir mi?

   Mesajınızın, Kıbrıs’ta girişeceği bir hareket neticesinde Sovyetlerin müdahalesine maruz kaldığı takdirde, NATO müttefiklerinin Türkiye’yi müdafaa mükellefiyetleri hususunda tereddüt izhar eden kısmı, NATO İttifakının mahiyeti ve temel prensipleri bakımından aramızda büyük görüş farkı olduğu intibaını vermektedir. İtiraf edeyim ki, bu, bizim için büyük bir teessür ve ciddi bir endişe kaynağı olmuştur

Kıbrıs davasının takibinde hakem ve idareci mevkiinde bulunan müttefiklerimiz esaslı bir hatadan davayı kurtaramamışlardır. Kıbrıs faciası, Kıbrıs Cumhuriyetinin antlaşmaları iptal ederek ve Anayasayı kaldırmak gibi tasmim edilmiş politikasından çıkmıştır. Emniyet tesisi, Kıbrıs Hükümetinin üstünde bir otoritenin işlemesiyle mümkündür. Halbuki Kıbrıs’ta emniyet tesisi için, Kıbrıs Hükümetinin razı olabileceği bir tedbirle çare bulunmaya çalışılıyor. İngiliz idaresi, İngiliz-Amerika teklifleri ve nihayet Birleşmiş Milletler İdaresi, hep bu sakat temel üzerine kurulmuştur ve netice olarak Makarios’un razı olabileceği her tedbir en az olarak kısır kalmış, umumi olarak zulmü ve tecavüzü artırmıştır.”

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu