Rum halkının yolu bir biçimde kiliseden geçmektedir
Kıbrıs çok küçük bir ada.
Bu küçük ada için bölünemeyecek kadar küçük diyorlar.
Hep görünen yanlarıyla ilgilendik. 1958’de Lefkoşa’nın bölünmüşlüğünün başlangıcı olan tel örgüleri çeken İngiliz askerleri o bölünmüşlüğün bu günlere kadar geleceğini tahmin ediyorlar mıydı acaba?
1963, 21 Aralık’ının ardından Lefkoşa, Yeşil Hat’la ayrıldı. Duvarlar yükseldi.
Şimdi Rumlar, Avrupa’nın tek bölünmüş şehri diyorlar Lefkoşa için. Ama o bölünmenin 1963’te çok net olarak ortaya çıktığını bir biçimde gizlemeye çalışırlar.
Aslında görülen duvarlar bir biçimde yıkılabilir. Kapılar açıldıkça o görünen duvarlarda delikler açılıyor. Ama önemli olan görünen duvarların değil görünmeyen duvarların yerle bir edilmesi.
Bu noktada henüz çok önemli mesafe alınamadı. Hatta kapıların açılmasından sonra serbest dolaşım olarak isimlendirebileceğimiz karşılıklı geçişler bile kaynaşmaya yeterince katkı koyamadı.
Kötü örnekler yakınlaşmayı olumsuz etkiledi.
Kıbrıslı Türkler dini konularda ciddi anlamda hoşgörülüdür.
Laiklik anlayışı için Kıbrıs Türk toplumunda doğal bir alt yapı var.
Din konusundaki hoşgörüye karşılık Rum kilisesine ve papazlara karşı Kıbrıs Türk toplumunda sempati yoktur. Tam tersi antipati vardır.
Bunun nedeni çok açıktır.
Kilise, Kıbrıs’ta barışı, huzuru, yakınlığı, dostluğu beslemedi. Rum toplumu içinde çok güçlü bir konumu olan kilise, Yunan milliyetçiliğinin ve fanatizmin öncülüğünü yaptı.
Makarios, tüm Kıbrıslıların lideri olmayı başarabilmiş olsaydı Kıbrıs pek çok acıyı yaşamayacaktı.
Rum toplumunda acının, felaketin, gözyaşının kaynağında kilisenin de suçu var.
Kapıların açılmasından sonra Cikkos Manastırı’nı, AKEL’den dostum Vasos Georgios ile birlikte ziyaret etmiştim. Çok üst düzey bir kabul görmüştüm.
Ortodoks âleminin en önemli manastırlarından olan Cikkos’un onur defterini görüşlerimi yazıp imzalamam için bana da uzatmışlardı.
Tam bir sayfa görüşlerimi yazıp altını imzalamıştım.
Yazdığımın özü şuydu.
Tüm dinlerin inandığı Tanrı, aynı Tanrıdır.
Dünyada yaratılan tüm değerler Tanrı katında da değerlidir. Bu değerleri korumak tüm dinlerin ortak buluşma noktalarından olmalı.
Savaşlar en başta insanlar olmak üzere tüm canlılar için tehdit oluşturduğuna göre dini kuruluşlarının savaşa karşı çıkıp barışa öncülük etmesi gerekir.
Tüm dinlerin üst düzey kurumlarından başlayarak tüm kademelerde insanların kardeşliği savunulmalı.
Kıbrıs Türk toplumunda, İslami zeminde bir inanç örgütlülüğü yok. Çabalar ne olursa olsun imamların, hocaların Kıbrıs Türk toplumu içinde hiçbir etkisi yoktur. Cuma ve Bayram namazlarına katılım ile Kuran kurslarını ayrı bir yazı konusu yaparım.
Ancak şu soruyu sorayım: İmamı gördüğümüz zaman ilk aklımıza gelen cenaze namazı değil midir?
Ama Rum tarafında durum farklıdır.
Kilise güçlüdür.
Rum halkının yolu bir biçimde kiliseden geçmektedir. Her Rum’un kilise tarafından kutsal sayılan bir ismi alması koşul gibi yerleşik bir anlayıştır.
Dimitrisler, Andreaslar, Nigoliler, Mihalisler bu nedenle çoktur.
Güçlü kilise Kıbrıs özelinde barışa gerçek anlamda hiç katkı koyamadı. Tam tersi bir işlev yerine getirdi
Kilise içinde olumlu unsurlar elbette yok değil. Ama bir türlü kilisenin geçmişten gelen hatalı çizgisini düzeltemiyorlar. Ya da sol orijinle papazlar bir yere kadar gelebiliyor.