Hasan Hastürer

Anılarda yolculuk… “Rüstem Tatar’ın gözyaşları”

Hade hep birlikte 22 yıl önceye, 27 Eylül 2002’ye gidelim. 26 Eylül 2002’de rahmetli Rüstem Tatar’la görüşüp, ertesi gün sohbetimizin ürünü “Rüstem Tatar’ın gözyaşları” başlıklı yazımı yazmıştım. Girişi fazla uzatmaya gerek yok. İşte 27 Eylül 2002 tarihinde yayımlanan, “Rüstem Tatar’ın gözyaşları” başlıklı yazım:

“Rüstem Tatar, 1930 yılında doğdu. Yetmiş bir yaşını doldurmuş yetmiş iki yaşında ilerliyor. Çalışma hayatına 1955 yılında İngiliz sömürge döneminde başladı. 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nde Sayıştay Başkanlığı yaptı. 1967 – 1976 arası Maliye Bakanlığı görevlerini yürüttü. Toplumlararası görüşmelerde Rauf Denktaş’ın heyetlerinde yer aldı. Kayıp Kişiler Komitesi’nde Türk tarafını yıllardır temsil ediyor.

Önceki gün (25 Eylül 2002) aradı. Son dönemdeki yazılarımla ilgili görüşlerini aktarmak istedi. Telefonla konuşmanın ötesinde yüz yüze görüşmenin yararında buluşunca dün ( 26 Eylül 2002)  saat 11.00’de çalışma ofisinde buluştuk. Tatar’la zaman zaman kısa görüşmelerim olmuştu. Dün ilk kez yüz yüze uzun bir sohbet olanağı buldum. Oğlu Ersin Tatar da sohbetimizde ordaydı. Rüstem Tatar’la öncelikli iki konumuz vardı. 1. 1974 sonrası Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin kendi parasına sahip olması konusunda yapılan girişimler. 2. DAÜ’deki iç murakabe konusu.

   Bu konuları konuşurken samimi ortamdan yararlanıp, biraz da sıkılarak, “Rüstem Bey, 1981 yılında Ercan Havalimanı’ndan ülke dışına çıkarken bizzat dönemim Güvenli Kuvvetleri Komutanı Kemal   Yavuz’un yönettiği operasyonla tasarrufunuzda bulunan dövizlerle ilgili olayın aslı neydi?” diye sordum.

   Benim için söyleyeceklerinden fazla ilk tepkisi önemliydi. Daha sözlerine başlamadan yüzünde beliren ifadeyi burada sizlere aktarmam olası değil. Söyledikleri değil, yüzünden okuduklarımla bende oluşan yargı Rüstem Tatar’ın o olayda yüzde bilmem kaç değil, yüzde yüz suçsuz olduğudur.

Yıllar öncesinin acı olaylarını anımsatıp, yaraları yeniden kanatmanın yararı yok. Ancak, daha konu irdelenirken bir adamın önce gözleri ıslanır,  sonra da resmen ağlarsa o konu açılmalı ve son noktasına kadar temizlenmelidir. Anlatır mısın diyorum… Anlatıyor…

“1981 yılının sonlarıydı. Görüşmelere ara verilmiş, aynı dönemde Londra’da öğrenimde bulunan Ersin’in bir ameliyatı söz konusuydu. Londra’ya gidecektim. Türk Bankası Genel Müdürü, yasalara uygun şekilde, Maliye Bakanlığı’nın bilgisi ve izniyle bir miktar parayı çanta içinde Londra’ya götürmemi istediler.

Para çantasını ve Maliye Bakanlığı’nın yazısını aldım. Havalimanında yasalara aykırı, beyan edecek hiçbir şeyim yoktu.

Havalimanında yolcu bekleme salonundayken görevliler yanıma gelip valizlerimin yoklanacağını söylediler. Mana vermemekle birlikte, onlarla gittim açtılar baktılar.

Bir şey bulamadılar. Son çıkış noktasına geldiğimde baktım az ileride Kemal Yavuz Paşa duruyor. Yine bir şey düşünmedim.

Bir görevli elimdeki çantaya bakacaklarını söyledi. Açtım, “Bu paralar ne?” dedikleri zaman, Maliyeden izinli olduğunu ve Maliye Bakanlığı’nın yazısını göstermek istedim, Kemal Yavuz, izin yazısını göstermeme izin vermedi.

Lefkoşa Polis Müdürlüğü’ne getirildim. Kemal Yavuz’un o dönem yardımcılarından olan Şükrü Sarıışık’ta oraya geldi. Bankadan sorumlular ve Maliye’den Olgun Beyoğlu geldi. Her şeyin yasalara uygun olduğu söylendi. Hatta Sarıışık benden özür diledi. Ancak Kemal Yavuz, “soruşturma devam edecek” diye talimat verdiği için paralar bankada özel bir kasaya konuldu ve soruşturma devam etti. Çünkü haber Türkiye basınına verilmişti bile.

Dönemim Başsavcısı Zaim Necatigil,  bizzat Rauf Denktaş’a “olayda suç unsuru yoktur” demesine karşılık talimatla dava açtı. İlk mahkemede Yargıç Gönül Erönen,  ilk oturumda “davayı ileri götürecek hiçbir bulgu yoktur”, diye karar verdi.

Sırf prestij için üst mahkemeye gidildi. Orada da, sırf komutanı kurtaracak bir soru işareti olsun diye lehime kararın oyçokluğu ile çıkması sağlandı. Ne acıdır ki o dönemde suçsuz olduğum ve Kemal Yavuz’un bazı hesaplaşmaları için bu operasyonun yapıldığı bilinmesine karşılık Rauf Denktaş ve dönemim CTP Genel Başkanı Özker Özgür’ün dışında kimse yanımda olmadı.

Ne Başbakan Çağatay, ne Maliye Bakanı Coşar. Hatta paranın sahibi Türk Bankası bile gerçekleri açıklama cesaretini göstermedi. Ölmeden bir tek isteğim var, şimdi emekli olan Kemal Yavuz’la bir canlı televizyon programında buluşup beni yürekten yaralayan bu olayı tartışmak.”

Bunları söyleyen Rüstem Tatar’ın gözlerinden yaşların döküldüğüne dün ( 26 Eylül 2002) üzülerek tanık oldum. Rüstem Tatar, ülkemiz yaş ortalaması dikkate alındığı zaman yaşlıdır. Üç çeyrek asra yakın ömründe, bu olay onu derinden yaraladı.

Emekli Orgeneral Kemal Yavuz da hayattadır. Kemal Yavuz’un bu konuda söyleyeceklerine de köşemiz açıktır. Eğer o operasyon yanlış bir ihbar ya da başka amaçların yan ürünü iseydi bugün çıkılıp gerçeklerin söylenmesi ve Rüstem Tatar’ın geçte olsa yüreğine su serpilmesi kimseyi küçültmez. Tam tersi yüceltir.” (27 Eylül 2002- KIBRIS)

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu