Hasan Hastürer

1980’li yılların başında asker, Rauf Denktaş’ı neden istememişti?

29 Haziran Cumartesi günü, “Rüstem Tatar’ın gözyaşları”nı yazdım.1981 yılı sonunda Ercan’dan Londra’ya uçuş öncesi yasal yönden hiçbir sakıncası olmamasına rağmen, dönemin Güvenlik Kuvvetleri Komutanı Tuğgeneral Kemal Yavuz’un gözetiminde bir operasyonla para kaçakçılığı ile suçlanmıştı.

Rüstem Tatar, 2002 yılında bana yaptığı açıklamalarda, kendine yapılanın aslında Rauf Denktaş’a yakınlığı nedeniyle yapıldığını anlatmıştı.

Okumayanlar ya da her yazının bütünlüğü olsun diye 1 Temmuz Pazartesi, “Rauf Denktaş’a niyet, Rüstem Tatar’a kısmet” başlıklı yazımın özünü yansıtan bölümünü bu yazıma da alayım:

“… Nurettin Ersin’in, 1980 darbesi sonrası söylediği şu söz, çok önemliydi: ‘Vücut hasta, kol kangren’

Vücut Türkiye, kol ise Kuzey Kıbrıs’tı.

Nurettin Ersin Paşa, Kuzey Kıbrıs’taki kangrenleşmiş düzenin sorumlusu olarak Rauf Denktaş’ı görüyor, yakın çevresine Denktaş’ı açık ve ağır bir dille eleştiriyordu.

Bunu Rauf Denktaş da biliyordu.

***

28 Haziran 1981’de yapılan Kıbrıs Türk Federe Devlet Başkanlık seçimini bu çerçevede pas geçmek olmaz.

1976’da yüzde 78.61 oyla başkan seçilen Rauf Denktaş, 1981’deki seçimde, yüzde 51.71 oyla çok az farkla ilk turda seçilebilmişti. O seçimde Ziya Rızkı, yüzde 30.53, Özker Özgür, 12.73, Hüsamettin Tanyar, 4.77, Servet Sami Dedeçay, 0. 16 oy almıştı.

O seçimde bir anlamda Rauf Denktaş’a sarı kart gösterilmişti.

Aynı yılın sonlarında Rüstem Tatar’a yapılan, yasal zeminden yoksun operasyon da Rauf Denktaş’ın dolaylı olarak itibarına bir saldırıydı. Bir anlamda RAUF DENKTAŞ’A, NİYET, RÜSTEM TATAR’A KISMET, oldu.”

***

Dün, eski Müzakereci ve Rauf Denktaş döneminin Cumhurbaşkanlığı Müsteşarı Ergün Olgun’dan şu kısa soru mesajını aldım:

“Güzel bir yazı? Nurettin Ersin Paşanın, Rauf Raif Denktaş, düşmanlığı, nereden kaynaklanıyordu?”

Ergün Olgun’u arayıp, sorusuyla ilgili bilgi dağarcığımda olanları anlattım.

***

Peki 12 Eylül 1980 darbesinde Kara Kuvvetleri Komutanı olan Orgeneral Nurettin Ersin’in Rauf Denktaş, “düşmanca” yaklaşımının ardında ne yatıyordu?

Anlatayım… Olayın geçmişi 1980 öncesine uzanır.

O dönem Vahe Ohannes Köylüyan, Türkiye’de, uyuşturucu ve her türlü kaçakçılığın en önemli ismidir.

Vahe Ohannes Köylüyan, Avrupa ile Kuzey Kıbrıs arasında tırla taşımacılık yapan, adı mesleğiyle özdeştirilen Kıbrıslı Türk’ü arayıp, kendisinin, hiçbir sorumluluk riski olmadan, Avrupa’dan Türkiye’ye kot, sigara ve alkollü içki taşımak istediklerini söyler.

Kıbrıslı Türk, kaçakçılık yapılacağını biliyordu. Ancak kendi konumunu güvenilir gördüğü için, “evet” dedi.

TIR’lar Avrupa’dan temin edilip, sahte plaka ve Kıbrıslı Türk’ün şirket ismiyle donatılarak yola çıkıyordu. Kapıkule sınır kapısından da son varış noktası Kuzey Kıbrıs olduğu için kolayca geçiyordu.

***

TIR’lar Kuzey Kıbrıs’a varmıyor ya, her defasında Kuzey Kıbrıs’taki kişiye 150-200 bin sterlin ödeniyor.

Bir gün TIR’lardan biri kontrole takıldı. TIR’ın kapıları açılınca 300 dolayında RPG 7, Sovyetler Birliği yapımı geri tepmesiz tanksavar silahla yüzleşildi..

Silahlar bölgede, Türkiye’ye karşı olan terör örgütlerine satılıyordu. Meşhur Susurluk Davası görüşülürken, Vahe Ohannes Köylüyan’ın 63 TIR dolusu silah kaçakçılığı, mahkemede beyan edilmişti.

Türk silahlı kuvvetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı tam bir seferberlik ruhuyla olayın peşine düşünce Vahe Ohannes Köylüyan’ın, uluslararası taşımacılık yapan, bir anlamda ortağı olan Kıbrıslı Türk’e de ulaşıldı.

Kuzey Kıbrıs, KTFD vatandaşı olmasına rağmen, Türkiye’ye iadesi istendi. Ankara’da yargılanacak ve en ağır şekilde yargılanacak belki idam edilecekti.

O noktada Rauf Denktaş, beklemediği bir restle karşılaştı.

Ankara’nın tutuklanıp gönderilmesini istediği kişi ve iki kardeşi, TMT çatısı altında, Rauf Denktaş’ın bilgisi dahilinde, hatta isteğiyle “çok önemli eylemler” gerçekleştirmişlerdi.

İki kardeşi Denktaş’ın kapısına dayanıp, “kardeşimizi Türkiye’ye yollarsanız, bedeli ne olursa olsun yaptığımız ve bildiğimiz her şeyi anlatırız” dedi.

Rauf Denktaş bu resti görmedi, göremedi ve Ankara’ya, askerin komuta kademesine, “Burada ifadesini vermiştir. Silah kaçakçılığından haberi yoktur. Bu nedenle Türkiye’ye göndermiyoruz” diye mesaj gönderdi.

… İşte, Nurettin Ersin Paşanın şahsında karşılığını bulan ve Rüstem Tatar’ın suçsuz yere, “para kaçakçılığıyla” suçlanmasına kadar ulaşan, Rauf Denktaş düşmanlığının, en önemli belki de tek nedeni budur.

Farklı bilgi ve görüşü olanların paylaşımlarını da bekliyorum.

Konuşa konuşa, karanlıkta kalan gerçekleri gün ışığına çıkarmak boynumuzun borcudur.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu