Suçluyu gizleyen, suçun ortağıdır…
Kutlu Adalı, Kıbrıslı Türk bir aydındı.
Yaşamının en verimli çağında, deneyim ve birikimlerini yazılarına yansıtıp toplumsal paylaşıma taşırken 6 Temmuz 1996 gecesi bu ülkede çok az sayıda olduğu bilinen Uzi marka silahla hunharca vurularak öldürüldü.
Bu akşam Kutlu Adalı’nın 28. öldürülme yıldönümü.
Devletim demekle devlet olunmaz.
Devlet tüm kurumlarıyla kendi sınırları içinde yaşayan herkesin tüm değerlerinin korunmasında ve haklarının yaşam bulmasından sorumludur. Hele hele yaşam hakkını koruma konusunda devletin çok daha özel bir görevi, sorumluluğu vardır.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, fert başına en yüksek oranda güvenlik görevlisi düşen toprak parçasıdır.
Böyle bir ortamda ciddi, siyasi nitelikli saldırıların, cinayetlerin dosyaları “Faili meçhul” olarak polisin, yargının tozlu raflarına kaldırılır, suçlular bulunup yargının önüne çıkarılıp mahkum edilmezse o suçlar, devletin ilgili birimlerinin hanesine yazılır.
Kutlu Adalı’nın öldürülmesinin üzerinde 28 yıl geçti. Suçlular bulunup yargı önüne çıkarılamadı. Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığına bağlı polisin ilgili birimlerinin bu konuda görevini ne denli sağlıklı yaptığı bilinmezdir.
***
Kutlu Adalı’nın öldürüldüğü geceyi dün gibi anımsarım.
Futbol dünyamızın unutulmaz isimlerinden Erbay Gönelli ile Dome Hotel’de yemekteydim. Aynı masada polis teşkilatının üst düzey isimlerinden Eray Merttürk de vardı. Gecenin ilerleyen saatlerinde bir telefonla karısını masada bırakıp ayrılırken, Lefkoşa’da birinin vurulduğunu söyledi.
Aklıma hiç siyasi bir cinayet gelmedi.
Yemek sonrası Dome Hotel’den ayrılırken Mehmet Ali Talat arayıp önce “Duydun mu?” diye sordu, “Hayır” deyince, “Bizim Kutlu Adalı’yı vurdular” dedi.
Kutlu Adalı’nın öldürülme nedeninin yazdıkları olduğu herkesin ortak yargısıdır.
Farklı bir iddiayı kimse ileri süremedi.
Bu hunhar cinayetle ilgili bazı isimler konuşuldu da. Ancak yargıyla netleşmemiş bir konuda isimleri buraya almak bizim doğrularımıza göre yanlıştır.
Genel geçer bir kural Kutlu Adalı cinayetiyle ilgili de geçerlidir. SUÇLUYU GİZLEYEN, SUÇUN ORTAĞIDIR…
***
Kutlu Adalı, 14 Mart 1996 Perşembe akşamı St. Barnabas Manastırına, ikon müzesine, yasal sürece uymadan yapılan askeri operasyonu didikleyerek yazan bir yazardı.
St. Barnabas Baskını aradan geçen bunca yıla karşın sis perdesi korunan bir başka olaydır.
O akşamki baskını, manastırda görevli bekçiler Mustafa Alikor ve Yaşar Acu verdikleri yazılı ifade olayı şöyle anlatmışlardı: “14/3/96 Perşembe 16.00-08.00 gecesi nöbetinde 19.00 sularında St. Barnabas Müzesi’ne 1 manga asker ve bir Albay geldi. Soy isminin Koparır olduğunu söyledi.
Bize “sizinle bir ilgisi yoktur siz kendi görevinizi yapınız biz burada ufak çaplı bir tatbikat yapacağız” dedi ve bizim içeri girmemizi söyledi ve bizim yanımıza iki silahlı asker bıraktı.
Biz içeri girdikten sonra bir sivil araba, Reno 12 Toros CV 765 plakalı bir araba geldi. İçinden 4 kişi indi. Küçük kiliseye doğru gittiler. Bundan sonra 3 adet sivil araba daha geldi. 23.00’de ayrıldılar. Askerler ayrıldıktan sonra devriyecimize haber verdik ve devriyeciyle beraber küçük kiliseyi kontrol ettik, bir aksi durum görmedik. Sabahtan tekrar kontrol ettik. İki adet taşın çıkarılıp dışarı atılı olduğunu gördük. Ayrıca 4 araba toprak atılı gördük. Sabah daire müdürüne bildirdik.”
16 Mart 1999, Cumartesi günü KIBRIS Gazetesi manşetten çok geniş bir şekilde, haberi kamuoyuna ilk duyuran oldu. Haber içte ve dıştan geniş yankı uyandırdı.
***
Adalı, ısrarla konuyu irdeledi.
Tehditler aldığını herkes biliyordu.
Sonunda eşi İstanbul’a sabah uçtu… Akşam birileri evine gitti. Onu dışarı çıkardı ve köşe başında kurşunlanarak öldürüldü.
Kutlu Adalı’yı, öldürülme yıldönümünde saygıyla anıyorum…