Derviş Doğan

50 yıldır kaybettiğimizi görmüyor musunuz

20 Temmuz 1974’de 9 yaşında bir çocuktum. O gün o tarihte Türkiye’nin adaya yaptığı müdahale doğru ve yerinde bir müdahaleydi. Bunu asla tartışmam. Lakin sonrası malum yarım asırlık bir süreç ve tartışmalı bir süreç..  Aradan 50 koca yıl geçti.. Bu süre içinde gerek dünyada gerekse adamızda birçok şey değişti. 9 yaşında savaş görmüş bir kişi olarak şunu rahatlıkla ifade edebilirim ki harekat her zaman  askeri  bir manevradır  ve barış ile yan yana gelmez, gelemez…

Barış ,silah, tank tüfek , ölüm çok ağır bir bedeldir her insan için. Irkı milliyeti hiç ama hiç fark etmez. İnsanların öldüğü , acının çoğaldığı bir  günü bayram olarak kutlanmasını hiçbir zaman doğru bulmadım TBMM Genel Kurulu’nda ‘Kıbrıs Barış Harekatı’nın’ 50. yıldönümüne ilişkin tezkere kabul edilirken, 1974 harekatının ‘Türkiye Cumhuriyeti’nin 1960 Garanti Anlaşması’ndan kaynaklanan hak ve yükümlülükleri temelinde icra edildiği’ belirtilmiş, iki devletli çözüm siyaseti, kalıcı barışı sağlamanın yegane yoludur’ vurgusu yapılmıştır. Oysa bilindiği üzere, 1974’de Türkiye 1960 Garantörlük Anlaşması dayanağında  adaya bir müdahale gerçekleştirdi. Bu anlaşmaya göre Kıbrıs Cumhuriyeti’nde bozulan nizamı tesis edip çekilmesi gerekirken adanın bölünmesine ardından da kimsenin tanımadığı KKTC’nin kurulmasına öncülük etmesi Kıbrıs’ta mevcut sorunlara yeni sorunlar katmıştır. Yıllardır sürdürülen müzakerelerin ardından, Kıbrıs’taki iki tarafın da kabul edebileceği bir çözüm olarak iki toplumlu, iki bölgeli bir federasyon önerisi öne çıkarken  Siyasal İslam geleneğinden gelen AKP’nin Kıbrıs’a yayılmacı bir anlayışla bakması sanırım artık kanıksadığımız bir durum oldu. Nitekim AKP Annan planı döneminde Kıbrıs’ın bir milli dava olarak görüldüğü geleneksel siyasetten uzaklaştıktan sonra yeniden eski söylemlere geri dönünce Türkiye  Ana muhalefet CHP’den farklı bir söz bekleyenlerimiz vardı. Ama CHP genel başkanı Özgür Özel Kıbrıs ziyaretinde Türkiye’de iktidar ve muhalefetin farklı konularda değerlendirmeleri olabileceğini ama Kıbrıs’ın arkasında tek yumruk olmanın önemli olduğunu söyledi. Dolayısıyla CHP’nin KKTC’nin de partisi olduğunu, KKTC’nin haklı davasını anlatmakla mükellef bir parti olduğunu açıkladı. Bu şaşırtıcı mıydı peki? Elbette hayır..Bu Türkiye’nin iktidarıyla muhalefetiyle ortak paydası, dolayısıyla Kıbrıs sorununu milli bir dava olarak algılamaları ve görmeleri olağan bir durum ve bu elbette anlaşılabilir. Anlaşılmayan adada hiçbir zaman iki devletli bir çözümün gerçekleşmeyeceğini bildikleri halde bunda ısrar etmeleridir.

Peki neden?KKTC’’nin tanınması gibi bir beklentileri yok aslında. Hoş ağızlarından KKTC’yi düşürmeyen içimizdeki milliyetçi partilerin de böyle bir beklentileri yok.

Zira KKTC’nin tanınması demek, KKTC’nin başka ülkelerle hukuki, siyasi, finansal, ekonomik, kurumsal, kültürel ve sportif ilişkiler kurabilmesi demektir, yani bu Türkiye’ye olan bağımlılığının ortadan kalkması demektir. Dolayısıyla böyle bir gelişmeyi ne Türkiye’yi yönetenler ne de KKTC’de yönetici pozisyonunda olanlar malum sebeplerden dolayı ( illegal ortamın yarattığı karanlık hareket alanı) arzu etmez. Dolayısıyla iki devletli çözüm adı altında öne sürülen KKTC’nin  tanıtılması seçeneği bugün zaten gerçekçi olmadığı gibi mümkün de değildir. 50 yıldır geldiğimiz nokta ise açık ve nettir.  Kıbrıslı Türkler ekonomik ve sosyal anlamda yok ediliyor. Bunu hepimiz biliyoruz, hatta yaşayarak görüyoruz o nedenle birbirimizi kandırmayalım.

Nitekim Kıbrıs Cumhuriyeti mevcut durumda her haliyle kazanımlar elde ederken Kıbrıs’ın kuzey yarısında gerçekçi olmayan politikalarla bizler kaybetmeye devam ediyoruz.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu