Hasan Hastürer

Doğru kararların birleşimi, dağları bile devirir

Kendi kendinize hiç sordunuz mu?

   “Hangi soruyu mu?”

   İnsanın kendi kendisiyle muhasebesinde birden fazla soru olduğu kesin.

   Ne kadar cesur olduğunuz sorusunu kendi kendinize sordunuz mu?

Güç veya tehlikeli bir işe girerken insanın kendinde bulduğu güvenin adıdır cesaret. Tehlikeyi bir kenara atalım isterseniz. Güç yani zor iş nedir? İşte bu noktada göreli bir ölçü ortaya çıkıyor. Birisi için zor olan öteki için çok kolay olabilir.

Zorluğun – kolaylığın vize adresi, gözü kapalı anlamında değil, insani duygularla yoğrulmuş cesarettir.

***

Son zamanlarda özellikle son 24 saate aklım takıldı kendi kendimi sordum “Ne kadar cesurum?”

Yaşam öykümü bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçirdim. Başkalarının da hemfikir olduğu pek çok konuda cesaret örneği gösterdim.

Henüz 11 yaşındayken yaşamımın en dramatik olayının ilk tanığı oldum. Günlerce uyumadım. Hep o noktada takılı kalacağımı sandım. Aştım. Hatta o noktada yaşadıklarım yaşamımın sonrasında pek çok olumsuzluğu hoşgörü ile karşılamama neden oldu. Belki de yaşamı bir yalan, kısa bir yolculuk olarak algıladım.

***

1963 olayları… Göçmenlik, zorluklar… Çocuk denecek yaşta mücahitlik… Nöbet yerimiz Bayraktar Kışlasıydı. 1974’te gerçek sıcak savaşı yaşadım. İnsani duygularımla savaşı sevmedim. Savaşın kahramanlık fırsatı olduğunu hiç düşünmedim. Ancak yaşamla ölüm arasında ince bir çizgide yürürken savaşın ilk birkaç saatinden sonra korku da hissetmedim.

***

1977 yılı 1 Mayıs’ında İstanbul Taksim Meydanı’ndaydım. Provoksayon ve an az 300 bin kişinin bulunduğu alana kurşun yağmuru. Esat Varoğlu ve Emirali Özkılıç’la birlikteydik. “Öleceksek namusumuzla ölelim duygusuyla” ayağa kalkıp slogan attığımı ve arkadaşlarımın beni çektiğini anımsarım. Orada da iliklerime kadar işleyen bir korku duymadım.

***

Yaşam filmimi oynattığımın zaman doğrudan benimle ilgili olmayan konularda cesur olmam gerektiği zaman cesur oldum sanırım.

   Aslında korkmayı da erkekliği kirleten bir duygu olarak hiç algılamadım. Daha doğrusu cesareti bir “erkeklik” göstergesi görmedim.

Ancak sanıyorum en önemli sorun insanın doğrudan kendisiyle ilgili konularda ne kadar cesur olup olamadığıdır?

Çeşitli vesilelerle yazıp konuşuyoruz. Bu küçük toplumda kimlerin belirlediği ve bir yerlerde yazılıda olmayan toplumun değer yargıları diye bir baskı var ki, o baskılara karşı savaşta büyük çoğunluğumuz, ödlek denecek kadar korkak hatta pısırıktır.

   Mutluluk pek çok insan için sadece ve sadece sekiz harften oluşan bir sözcüktür. Mutluluğu gerçek anlamda yaşamayı başaran insanımızın yüzde kaçıdır? Mutlu olma yolunda kaç kişi ne kadar cesurdur? İşte o noktada ki “cesaretimiz, kahramanlığımız” bir nokta kadar bile yoktur. Ve o noktada durup kendi muhasebesini yapanlar kendi kendilerine verdikleri değerin sıfır noktasında olduğunu görürler. Yaşarken yaşamın hakkını veremezseniz, yüreğinizin sesinden kuşkunuz olmasa da o sesin doğrultusunda yürüyemezseniz “yaşayan ölüden” farkınız var mı?

***

   “İki kolun kucaklayamayacağı kadar büyük ağaç saç kadar ince bir kökten doğar. Bin fersah bir yolculuk da bir adımla başlar”

Evet, daha güzel ve mutlu bir yaşam bin fersahsa, o ilk adımı atma cesaretiniz ne kadar?

Hayatın her anında muhakeme ve karar vardır. Bazı kararlar vardır, sadece kararı vereni etkiler. Bazı kararlar karar verenle beraber yakın çevresini de etki alanına alır.

   Öyle kararlar da vardır ki o kararlar tüm toplumla ilgilidir. İşte o tür kararlarda bireysel beklentilerin önünde toplumsal beklentiler vardır. Kimsenin kısa vadeli çıkar hesapları toplumsal çıkarın önünde değer taşımaz, taşımamalıdır.

***

   Adam gibi doğru karar verildiği zaman, sonucunun da adam gibi olacağından kimsenin kuşkusu olmasın.

   Kimse kendini ve kararını küçümsemesin. Doğru kararların birleşimi saltanatlar bir yana dağları bile devirir.

   Ve unutmayın… Haksız bir dava için dövüşmek, cesaret değildir.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu