Nerede durduğumuz kadar önemli olan, nerede olacağımızdır.
Günümüz dünyasındaki en büyük savaş var olma savaşıdır. Var olmanın en temel unsurunun ise, planlı bir ekonomiden geçtiği sanırım herkesin ortak görüşü.
Gelişmiş ülkeler için uzun vadeli planların, ileri dönük yüz yıllık zaman dilimine yayıldığını görmek için çok derin araştırma ve dikkate gerek duymadan, yaşamımızın içinde görüyoruz.
Nerede durduğunuz? ,sorusunun öneminden daha fazla öneme sahip soru ise, nerede duracağınız? sorusu.
Devletlerin öncelikle halkları ve menfaatleri için kurulu olduğundan yola çıkarak, geleceğin planlamasının da, menfaatler temelinde yapılması, varlığın idamesinin devamını getirir.
Dünyada paranın ve ticaretin geçmişi milattan öncelere dayansa da, modern ekonomiye geçişte, 1760’ta önce İngiltere’de başlayan, sonrasında, Avrupa ve Amerika’ya yayılan Sanayi Devrimi, milat kabul edilebilir.
O dönemde zaten dünyanın en büyük sömürge imparatorluğu pozisyonunda olan İngiltere, elinde bulundurduğu sömürge topraklarının sağladığı kaynak zenginliği, gücünü ve pozisyonunu 1900’lü yıllara kadar koruyabildi. Gücünün kaynağında ise, o dönemde, olmayan, sanayi üretimine ilk geçen olması ve kaynaklarının sağladığı avantajı sayabiliriz.
Endüstriyel üretimin, dünyanın diğer devletlerine de yayılması, çalışanların sosyal haklarındaki ilerleme ve değişen dünya devlet düzeni, avantajların da, gücün de paylaşılmasını, hatta paylaşılamama kaynaklı, savaşları getirdi.
Amerika Birleşik Devletleri desteği ile Avrupa’da kazanılan İkinci dünya savaşı sonrası, 1944 yılında imzalanan, mimarlarının, ünlü İngiliz ekonomist John Maynard Keynes ve o dönem Amerika Birleşik Devletleri’nin hazinesinin başında bulunan Harry Dexter White olduğu inanışı yaygın olan Bretton Woods Anlaşması, yakın ekonomi ve finans tarihinin en önemli olaylarından biridir.
Amerika’nın, yeni dünya düzeninin dümenini eline alma isteği ve 2. Dünya savaşında İngiltere’ye yaptığı yardımın karşılığı olarak da görülebilecek bir anlaşma olan Bretton Woods, günümüz dünyasında Amerikan Doları’nın global geçerlilik ve güç olmasının başlangıcı olma özelliğini taşır.
Bretton Woods Anlaşması ile kurulan IMF (Uluslararası Para Fonu) ve Dünya Bankası, 1870 ‘de başlayıp, birinci dünya savaşına kadar devam eden, uluslararası parada, altın karşılığı, yanına, Amerikan Doları da eklenir. Bu noktada İngiliz sterlininin, global ekonomi tahtından inmesi ve yerine ABD Dolarının geçmesi olarak da isimlendirilebilecek dönem sonrası, Amerika’nın global ekonomi üzerindeki etkisi ve liderliğinin hızla arttığını görüyoruz. Elindeki imkanlar ile doların gücünün genişlemesi ile dünyanın kreditörü noktasına gelen Amerika, 1971’de Nixon Başkanlığına kadar, bu sistem devam eder.
1971’de Amerika Birleşik Devletleri bu kez iç ekonominde derin sorunlar yaşamaya başlar.İşsizlik ve düşük ekonomik büyümeye, enflasyon ve durgunluğun eklenmesi stagflasyona yol açar.
İç piyasadaki, dolaşımdaki çok fazla paranın neden olduğu tehlikeli değer düşüşüne tepki olarak, Başkan Nixon doların altın karşısındaki değerini düşürmeye başladı. Nixon, kısa bir dönemde önce doları bir ons altının 1/38’ine, ardından onsun 1/42’sine devalüe etti.
Devalüasyon planı beklenen iyileşme tepkisini vermedi ve insanlar hızla devalüe olan dolarlarını, altın ile değişme yönünde hareket etmesi, ABD altın rezervlerinde ciddi bir azalmaya yol açtı. 1971’de Nixon, doların değerini, altından tamamen çıkarma kararı aldı. Fiyat kontrollerinin ortadan kalkması ile altın serbest piyasada dolar karşısında 120 dolara kadar çıkarak Bretton Woods sistemini sona erdirdi.
1971 sonrası, bugüne kadarki dönem için, bir sistemsizlik dönemi tanımlaması yapmak mümkün olsa da, Bretton Woods ile kurulan IMF ve Dünya Bankasının hala daha temelinde Keynes felsefesini taşıdığını, Amerikan Doları’nın da hala dünyanın en geçerli para birimi olduğunu unutmamak gerekli.
Merkezi gücü elinde tutabilme arzusu hala daha geçerli olsa da, hızla gelişen teknoloji ile çok daha dinamik ve değişken hale gelen dünya ekonomisinde, gücün, sadece para politikaları ile sürekli tek merkezli muhafazası çok daha zor bir hale dönüştü.
Geçmişi yaklaşık on yıl geriye uzansa da, ‘blockchain’(blok zinciri) sistemleri, merkeziyetçi yönetim zihniyetinden uzak yapıları ile global finans sistemi içerisinde bu özelliğini fazlası ile taşıyor. Henüz yeni sayılabilecek bir aşamada olsa da, ‘blockchain’ sistemlerini, bağımsız, pratik ve yapıya uygun formatla, sistemin dış etkenlerden, minimum etkileşiminin sağlanabildiği ‘blockchain’ modelleri için devrim nitelemesi yapanların sayısı giderek artmakta.
Geleceğin içinde yer almak isteyenler, bugünden doğru adımları atacak olanlardır.
Bu hafta biraz da global ekonominin yakın tarihinden bahsetsem de, değinmek istediğim temel nokta, kendi toplumsal menfaatlerimiz için doğru ve yenilikçi adımları atmaktan çekinmemiz gerekliliğine vurgu yapmaktır.
Dünya, teknolojinin de yardımıyla Kuzey Kıbrıs’a eskisi kadar uzak olmasa da, Kuzey Kıbrıs dünyadan uzaklaşmaktadır.
Nerede durduğumuz kadar önemli olan, nerede olacağımızdır.