İhale dünyasında rezillik, “lale devrini” yaşıyor…
![](https://noktakibris.com/wp-content/uploads/2024/12/HASAN-HASTURER-8-780x470.jpg)
“Yıllar evvel, KIB-TEK’te ihale vurgunlarının üzerine yazılar yazıyorum. Hem de tek başıma.
Birkaç kişi, KIB-TEK’i kuşatmaya almış, ihalelerden vurgun vuruyor. Hem de o zamandan milyonlarca dolarlık vurgunlar.
Neredeyse, hiçbir ihale adil sonuçlanmıyor.
Bir gün, bir gazeteci arkadaş, “Hasan Hoca, bu yazılarında işaret ettiğin insanları tanıyor musun?” diye sordu.
Ben de “İsmen hiçbirini tanımıyorum.” deyince, “Bunlar hükümet kuran, hükümet bozan isimler. Dikkatli ol.” deyip, noktayı koydu.
Bir süre sonra, basından birileri ayarlanarak, organize bir saldırı ile yüzleştim. Resmen para dağıtıldı. Hatta o zamanki KIBRIS gazetesi yönetimi de, kitabı uydurularak o paradan pay alıp, bana, “Hasan sen artık bu konuyu yazma.” dedi.
O zaman kimse bana yazdıklarımın yalan olduğunu söyleyemiyordu. Çünkü yazdıklarım doğruydu.
Sorulan soru şuydu: “Sana bu bilgileri kim veriyor ya da kim söylüyor?”
Soru yerinde bir soru muydu?
Yerinde bir soru sayılırdı.
Yanıtım ne oluyordu, bu sorulara?
Kısa ve net yanıtımı şöyle veriyordum: “HIRSIZLAR KAVGA EDER, MALLAR SOKAĞA DÖKÜLÜR.”
***
Yazımın buraya kadara olan bölümünü 28 Kasım 2024 tarihli yazımdan aldım.
Haksız kazanç, arsızlık, hırsızlıkla ilgili ortaya kirli çamaşırlar döküldüğü zaman ilk aklıma gelen söz, “HIRSIZLAR KAVGA EDER, MALLAR SOKAĞA DÖKÜLÜR”dür.
Bu söz dün de geçerliydi, bugün de geçerlidir.
Hırsızlar kavga etmese ve de mallar sokağa dökülmese, kimin haberi olabilir ki?
Haberi veren kavga edenlerdir. Taraflar kendi çıkar ve beklentilerine göre haber sızdırır.
Hırsızların kavgasıyla, bir başka hırsızın önünün açılması ise bir başka konu.
***
1963 – 1974 arası Kıbrıslı Türkler olarak yaşama tutunma mücadelesi veriyorduk.
O çok kısıtlı olanaklar içinde, en ahlaksız bile, ayağını frene basmak zorundaydı. İnsani yardımdan hırsızlık yapacak olanın, doğuştan insani değerlerden yoksun olması gerekir.
1974 sonrası, devlete ait ihaleler, zaman zaman yükselen özene rağmen, haksız ve adaletsiz kazanç kapısı olmuştur.
Çok iyi anımsarım, “rahmetli” Kıbrıs Türk Hava Yolları varken, ihale kutusuna atılan teklif zarfı kaybolmuştu.
***
Daha sonra, devlet ihalelerine müteahhitlerin atacağı teklifleri, “ağır ağabeyler” yönetti. Bu “ağır ağabeyler” nöbet değişir gibi değişti ama, “ihalelerin tecavüze uğraması” değişmedi.
İhaleye kimlerin ne kadar teklif atacağı, ihaleyi kimin alacağı ve ihaleyi alanın, danışıklı teklif atanlara kaç para vereceği önceden belliydi.
Hatta, sonradan sorun yaşanmaması için, danışıklı, oyunun parçası olarak teklif atanlara, verilecek para karşılığı çekler yazılıp, “ağır ağabeye” teslim edilirdi.
O düzenin içinde yıllarca, hiçbir ihale kazanmayan, taş üstüne taş koymayan pek çok müteahhit, parmağını kıpırdatmadan hayatını konforlu bir şekilde sürdürmüştür.
***
Bu rezil durum geride kaldı mı?
Ne münasebet… Kim ne derse, desin, ihale dünyasında, rezillik “lale devrini” yaşıyor.
Halbuki saydamlık, açıklık ve hesap verebilirlik kuralına dayalı bir ihale uygulaması, hiç de zor değildir.
***
Öncelikle ihale konusu proje her neyse, detaylı düşünülerek hazırlanacak.
Keşif bedeli, en çok yüzde 1-2 sapmaya fırsat verecek kadar özenle belirlenecek.
Bunlar doğru yapılırsa, esneme payı içinde en düşük teklifi veren ihaleyi kazanmış olur. Gerçekçi keşif bedelinin çok üzeri ne kadar kabul edilmezse, çok aşağısı da kabul edilir olmaz.
Çok düşük teklifle ihale alanların, sonradan ihale bedelinin iki katı hatta daha fazla paraya işi bitirdiği de konuşuluyor.
İhale bittikten ve kamuoyunun dikkatleri başka yöne çevrildikten sonra, “ek işler çıkarılarak” ihale bedeli yukarılara çıkabiliyor.
İhale bedelinin üzerine çıkılacak değişiklikler, oyun başladıktan sonra oyunun kurallarının değiştirilmesi demektir.