Filantropistler ve toplumsal gelişim

Ekonominin temel tanımlamaları arasında en yaygın olanlarından biri, toplumların refahı için, kaynakların etkin biçimde kullanımını, gelişimini ve dağılımını, teorik ve pratik olarak inceleyen bilim dalı, şeklindedir.
Gelişmiş ekonomilerde, temel prensip, refahın toplumun bütününe yansıtılması yanında, sisteme, yeni kaynakların entegrasyonuna olanak tanınarak, ekonomik sistemin sürekliliğinin sağlanması ile birlikte, rekabette avantajlı konum elde etmek, oldukça önemli bir nokta.
Ekonomideki sürekliliğin sağlıklı işleyişi ise, toplumsal gelecek ve bütünlüğün anahtarı.
***
‘Filantropist’, zamanını, deneyimini, yeteneğini ve parasını daha iyi bir dünya için bağışlayan kimse anlamını taşıyor.
Kelimenin, dünyada popüler olarak kullanıldığı ülke ülkelerin başında ABD geliyor.
Doğal olarak da dünya ‘Filantropist’ listesinin büyük çoğunluğu Amerikalı iş insanları.
Yatırımcı Warren Buffet , Microsoft’un kurucusu Bill Gates ve eşi, Amazon’un kurucusu Jeff Bezos bu listenin süreklilerinin başında geliyor.
Yapılan bağışlar, milyar dolarlarla ölçülüyor.
Örneğin, 90 yaşındaki, ünlü yatırımcı ve iş insan Warren Buffet’in , çalışma hayatı boyunca yaptığı şimdiye kadarki bağış miktarı 38.8 milyar dolar.
Buffet’in toplam serveti 86 milyar dolar ve bugüne kadar yaptığı bağış, servetinin, yaklaşık yüzde 45’ine denk.
Bir başka değişle, Buffet, Bezos ve Gates gibi filantropistler, kendi kişisel servetlerinde daha yüksek rakamlar görmektense, toplumsal fayda içeren gelişimlere ve yeni girişimlere fırsat tanıma yönüne gittiler.
Sadece ‘ben’ değil, toplum olarak ‘biz’ demeyi daha doğru buldular.
***
Bizim kültürümüzde, yapılan iyiliğin söylenmemesi ya da duyulmaması daha makbul kabul edilen.
Kişisel boyutta yapılan yardımlar için bu fikre katılmakla beraber, bir taraftan da kitleleri etkileyebilecek boyutta yapılan yardımları düşününce bunun özendirici güzel bir tavır olduğu kanaati, bende daha ağır basıyor.
Bizdeki, vakıfların kuruluş maksadı buna yakın bir örnek olarak gösterilebilir.
Zaten Amerika’da da bu tarz bağışlar, yardım kuruluşları, sivil toplum örgütleri, vakıflar ya da kurumlar üzerinden yapılıyor.
Buradaki önemli nokta ise yardımı yapan kadar, yardımı uygulamaya geçiren ve toplumsal faydaya dönüştüren aracı kurumlar.
Kimse yaptığı bağışın boşa gideceğini bile bile parasını sokağa atmıyor.
Niyet yanında karşılıklı güven ve inanç şart.
***
Yazının başından beri aklımda bir tabak yemek var.
Aç da değilim.
Bir insan ne kadar yemek yiyerek doyabilir diye, düşünüyorum.
Kişisine göre değişse de, bir dolu tabak bir bünye için yeterlidir.
Bir yerden sonra, isteseniz de tıkanır, yiyemez hale gelirsiniz.
Peki ayni mantık para konusunda niye geçerli değil?
Bu yardımları Amerika’da ya da dünyanın farklı ülkelerinde yapan filantropistlerin tek derdi reklam mı? Yoksa aptallar mı ki milyarlarca doları bağışlıyorlar.
Bence değil.
***
Toplumsal gelişimin önünü açma için yapılan yardımlar kitlesel menfaat ve dayanışmayı artırmasının yanında toplumsal rekabet gücünü de, fırsatları da beraber artırıyor.
Bizde övünmeye bin harmanlık yer sığmazken, egoizm tavanda.
Kimse kusura bakmasın ama, bizde reklamı yapılan yardımların neredeyse hiçbiri bu sınıfa girmiyor.
Hiç mi güzel örneklerimiz yok?
Var, ama yok denecek kadar az var.
Var, ama servetinin üçte birini verecek kadar yok.
Paranın sonu olmadığı gibi.
Bence bizde de toplumsal fayda için yapılan yardımlar her yıl açıklansın.
Reklamı olacaksa iyiliğin, dayanışmanın ve gelişimin reklamı olsun.
Boşa övünmenin değil.
Biz de, ne kadar gerçek filantropistimiz var görelim.