Hasan Hastürer

Okuyun, istediğiniz gibi yorumlayın ya da yorumlamayın…

Hiçbir yazım bahanesiz değil.

Duygusal bir insanım… Gerek yazılarımı yazarken gerekse ekranlardan konuşurken, duygusallık ceketimi üzerimden çıkarmam. Duygusallıktan uzaklaşırken bir anlamda yazımın ruhu yok olur.

Buna inanıyorum. Bazılarına göre bu yanlış olabilir. Ya da bazıları benimle hemfikir olabilir.

Neyse bugün size hikaye anlatır gibi kendi yaşanmışlıklarımdan iki olay aktaracağım.

Satır aralarına hiç sokuşturma yapmayacağım…

***

 

Denktaş bizi Büyükelçi Asaf İnhan’a yollamıştı…

 

Öğretmen Koleji’nde öğrenciyim. O zaman Öğretmen Koleji’ne öğrenci alımı, emekliye çıkacak öğretmenler ve olası öğrenci artışına göre olurdu.

Bizim sınıf 13 kişilikti. Dört kız, dokuz erkek. 13 uğursuz sayı derler ya… İnanmasak da bizim sınıf için uğursuz olduğu kesin. Haziran 1974’te mezun olduk, sınıfımızın yüreği insan sevgisiyle dolup taşan Gönyelili Osman Benli kardeşimiz, 20 Temmuz Barış Harekâtı sırasında, öğretmenliğe başlamadan Girne Dağlarında şehit oldu.

Kaldık 12. Meslekte ilk yıllarımızı yaşarken Avtepeli Koraltay isimli çok iyi bir diğer arkadaşımızı trafik kazasında yitirdik.

Sene 1973.

O yıllarda Türkiye’ye yüksek öğrenime giden herkese burs verilirdi. Verilen burs geri ödemesizdi.

   Türkiye’ye gidenlere geri ödemesiz burs verilirken, Öğretmen Koleji’nde öğrenim görüp öğretmen olanlardan ödenen toplam burs miktarı, taksit taksit geri alınırdı. Bunun bize göre kabul edilebilir bir izahı yoktu.

   Arkadaşlarla oturup bir değerlendirme yaptık. Hasan Kahvecioğlu ile beni, eşitsizliğin ortadan kaldırılması ve bize de verilen burs parasının geri alınmaması için temaslar yapmaya yönelik yetkilendirdiler.

   Nere gittik? Tabii ki rahmetli Rauf Denktaş’a.

   Denktaş, bizi dikkatle dinledi. Haklı olduğumuzu da söyledi. Ancak, “Tamamdır. Kıbrıs Türk Yönetimi olarak biz gerekeni yapacağız.” demedi.

   Peki, ne dedi? “Size bir randevu alayım ve Büyükelçi Asaf İnhan’a isteğinizi aktarın.”

“Tamam” dedik.

***

Birkaç gün sonra arandık, bir öğleden sonra TC Lefkoşa Büyükelçiliği’ne, Büyükelçi Asaf İnhan’a gittik.

Bizi dinlemeden, bize değil ama yönetim dahil herkese fırça çeker gibi konuşup, öz olarak şunları söyledi: “Tembel, mesai, çalışma disiplini olmayan bir toplumsunuz. Yönetimin her hangi bir düzeyini ya da bir daireyi mesai bitimine 20 dakika kala arayın, kimse yoktur.”

   Hatta o gün Türkiye Cumhuriyeti’nin Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde büyük fedakarlıklarla kurulduğunu anlatıp, ilk mecliste okul sıralarının kullanıldığına vurgu yapmıştı.

   Rauf Denktaş bizi doğru adrese göndermişti. Kısa süre sonra bize ödenen bursların geri alınmayacağı kararını bizlere bildirdi.

   Yattığın yerde rahat uyu Asaf İnhan…

***

 

Kıbrıs’a gelmeden, Kıbrıslıları iyi tanı, tavsiyesi…

 

Sene 2001… Oğlum Serkan – gelinimiz Esra’nın düğününe hazırlanıyoruz.

Davetiye dağıtmak, düğünün en zor yanı. Toplumsal bilinmişliğin etkisiyle aile, arkadaş ve tanıdıkların dışına da davetiye vermenin doğru olacağına karar verdik.

Kurumsal yapımızda yeri olan Sivil Savunma Başkanlığı’na gidip, ana giriş kapısındaki danışmaya davetiye bırakmak istedim. Danışmadaki görevli, “Hasan Bey, bir dakika bekler misini?” deyip, başkanın sekreterine, sekreter de dönemin Sivil Savunma Başkanı’na haber verdi. Halbuki ben davetiyeyi bırakıp ayrılacaktım.

Başkan bir kahve içmek için yukarıya davet etti. Gittim. İlginç, verimli bir sohbet yaptığımızı çok iyi anımsarım.

O sohbette Başkan’ın, söylediklerinden bir bölüm: “Kıbrıs’a Sivil Savunma Başkanı olarak görevlendirildiğim kesinleşince Kıbrıs’ı bilen arkadaşlardan Kıbrıs’ı Kıbrıslı Türkleri dinlemek istedim.

   Anlatılanlarda şu vardı. Türkiye’de 10 bin kişilik bir eylemi dağıttıysanız, görevin yerine getirildiğinden emin olarak kararğahınıza dönebilirsiniz. Kuzey Kıbrıs’ta 10 bin değil 300 kişilik bir eylemi dağıttığınızı sanırsınız ama gerçekte dağıtmadınız. Orantısız güce karşı, direnip yaralanmazlar. Dağılmış gibi yapıp, yeniden toparlanıp, mücadeleye devam ederler. Kıbrıslı Türklere zorla bir şey yaptıramazsın.”

***

Sözüme sadık kalıp, yorum yapmıyorum…

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu