Makarios’un Peşinde…

23 Kasım 2025 Pazar günü bir arkadaşımızın şoförlüğü ve rehberliğinde Güney Kıbrıs’a geçtik. Yolculuğumuz Lefkoşa’da başladı. Rahat bir yolculukla önce Güzelyurt’a ulaştık. Güzelyurt’ta anayoldan ayrılıp güneye doğru bir süre yol aldık ve Aşağı ve Yukarı Bostancı’nın içinden geçip sınıra ulaştık. Sınırın hemen diğer tarafında olan Astromeritis köyünden geçip Yeşil Hat’ta hemen hemen paralel uzanan bir yoldan batıya doğru ilerlemeye devam ettik. Bir süre sonra Trodos’un rampalarına tırmanmaya başlamıştık. Yola çıktıktan bir buçuk saat kadar sonra Kykkos Manastırı’na ulaştık. Yüksek bir tepenin doğu yamacında olan bu manastıra Türkler de Cikko adını vermişler. Buraya ulaşmak için epey virajlı bir yolu aşmak gerekiyor. Manastır denizden 1318 metre yüksekte bir yere kurulmuş.

Cikko-Kykkos Manastırı

Kykkos Manastırından Trodos’a bakış
Kykkos Kıbrıs’ın en tanınmış ve zengin manastırlarından biri. Manastırın kuruluşu 11. yüzyıla dayanıyor. Doğu Roma İmparatoru 1. Kommenos tarafından verilen talimatla inşa edilmiş. Defalarca yangın geçiren manastırda ilk binalardan geriye hiçbir şey kalmamış. Yine de bugün kullanılan yapılardan bazıları oldukça eski. Örneğin manastırdaki kilisenin yapım tarihi 1745’e kadar uzanıyormuş.

Kykkos Manastırı
Manastır’daki bir ikon da çok ünlü. Geldiği yer ise Doğu Roma İmparatoru’nun İstanbul’daki sarayı. İkonun üzerindeki Hz. Meryem çizimi, daha sonra doğu Ortodoks dünyasında resimlenen tüm Hz Meryem resimlerine esin kaynağı olmuş. Bu ikonun yüzüne bakan kişilerin kör olacağına inanıldığından üst kısmı koruyucu bir örtü ile kaplıymış. Mucizeler yarattığına inanılan bu ikon ancak büyük felaketlerin söz konusu olduğu dönemlerde örtüsü kaldırılarak açığa çıkarılırmış. Son yıllarda geçirilen kötü bir kuraklık döneminde ikonun üzerindeki örtü papazlar tarafından kaldırılarak, yapılmakta olan yağmur duasında kendisinden mucize beklenmiş. Bu seremoni esnasında kör olmamak için papazlar hiçbir şekilde ikona bakmamışlar. Sonunda yağmur yağmış mı yağmamış mı, bu dua öncesinde bizde de yapıldığı iddia edildiği gibi meteorolojiden hava tahmini alınmış mı, öğrenme olanağım olmadı.

Örtü ile yüzü kapatılmış Hz. Meryem ikonu
Foto: Cyprus Mail

Ve ikonun mozaik üzerine bir uygulaması
Foto: monastriaka.gr
Manastırın duvarlarındaki mozaikten yapılmış havari resimleri son derece etkileyici ve bakımlıydı. Bir anlamda manastırın zenginliğinin de dışa vurumu idi. Manastırın küçük ama etkileyici bir de müzesi var. 5€ giriş ücreti ödeyerek gezebiliyorsunuz. Müzenin en ilginç kısmı ise küçük bir oda. Burada arkeolojik kazılarda çıkarılmış, M.Ö. 2500’den kalma oldukça iyi durumda çanak çömlek bile vardı. Ne yazık ki nereden hangi tarihte çıkarıldığı konusunda bir bilgi bulunmuyordu.

Manastırın giriş kapısı

Avludan genel görünüm

Manastırın duvarlarındaki havari mozaikleri
Foto: monastriaka.gr

Avludan bir görünüm
Foto: monastriaka.gr
Farklı kökenlerden gelen insanların bir arada yaşadığı pek çok yerde olduğu gibi, zamanında Türk, Rum ve Maronit nüfusun iç içe geçtiği Kıbrıs’ta da ilginç hikayelere rastlamak mümkün. Kykkos Manastırını ziyaret ettiğim söz konusu olunca aile içi bir sohbet sırasında ben de böyle ilginç bir hikaye öğrenmiş oldum. Uzun yıllar antikacılık yapmış rahmetli kayınpederimin çok yakın bir arkadaşı vardı. Viskiyi çok seven bu beyle ben de tanışmıştım. Neşeli ve düzgün bir insandı. Anlatıldığına göre, bu beyin amcası Cikko Manastırı’nda papazmış. Hatta amcasını ziyaret etmesi için babası onu bir seferinde bu manastıra göndermiş. Kayınpederimin son derece düzgün Türkçe konuşan bu arkadaşının babasının Ortodoks iken daha sonra neden Müslüman olduğu ise bilinmiyor. Aile içerisinde ortaya atılan bir hipoteze göre, tanıştığım kişinin babası bir Türk kızına aşık olmuş, onunla evlenebilmek için Müslüman ve Türk vatandaşı olmuş olabilirmiş. Kayınpederim artık hayatta olmadığından bu muammanın aslını öğrenmem maalesef artık olanaksız.
Gezimize geri dönersek, manastırı gezdikten sonra yeniden aracımıza binip binanın arkasındaki son derece keskin virajlı ve yüksek eğimli bir rampadan bir süre daha tırmandık. Sonunda bir park yerine ulaştık.

Foto: noktakıbrıs
Arabamızdan indiğimizde karşımızda Makarios’un dev bir heykeli duruyordu. O an zamanında Gürcistan’da Stalin’in köyünde kendisinin büyük bir heykeli önünde fotoğraf çektirdiğimi hatırladım ve burada da hemen bir fotoğraf çektirdim. Daha sonra yaya olarak dağın zirvesine doğru yürümeye başladık. Zirveye çok yakın bir yerde Makarios’un mezarını gördük. Onu da fotoğraflayıp aracımıza geri döndük.

Makarios ve ben

Foto: noktakıbrıs
Ve mezarı
Kikkos Manastırı’ndan ayrıldıktan sonra öğle yemeğini daha fazla geciktirmemek için dağ yollarından Prodromos’taki Louis Restoran’a gittik. Burada birkaç yıl önce yine bir öğle yemeği yemiştik ve büyük keyif almıştım. O nedenle bu kez de buraya gitmeyi ben önerdim. Bir vadinin yamacında yer alan bu restoranın suvlasını buralara yolu her düşene tavsiye ederim.
Türkiye’de yaşayanlar için suvla hakkında da biraz bilgi vereyim. Rumlar bizim şiş kebabına suvlaki diyorlar. Yani suvlacık, ya da küçük suvla… Suvla ise iri et parçalarının şişe dizilip 40 dakika kadar ateşte döndürülmesi ile pişen bir kebap. Kuzu, tavuk ve domuz seçenekleri var. Genellikle özel günlerde ve açık havada mangal ateşinde pişiriliyor. Yanına bir de Güney Kıbrıs’ın oldukça lezzetli Keo birasından ısmarladınız mı, biraz ağır ama, çok da güzel bir öğle yemeği yemiş oluyorsunuz. Louis’de ödediğimiz fiyat da, suvla, patates, salata, bulgur pilavı, bira ve üstüne kahve, bahşiş dahil kişi başı 23 €, yani 1140 TL gibi bir rakam tuttu. Türkiye’yi yönetenlere duyurulur.
Yemekten sonra dağdan aşağı indik ve aynı vadi içerisinde ama daha alçak rakımda olan Pedoula ve Moutoulla köylerinden geçerek Apliç sınır kapısına ulaştık. Buradan Lefke kent merkezi 2.5-3 kilometre kadar. Oradan da, Lefke-Güzelyurt-Lefkoşa anayolu üzerinden, rahat bir yolculukla Lefkoşa’ya, başladığımız noktaya geri döndük.
