Bir apartman 3 kuşağa ve onlarca aileye yettiyse, biz ne yapıyoruz..(2)
Dünkü yazımda İtalya’nın Jesolo kasabasına ailemle yaptığım seyahatteki gözlemlerimden yola çıkarak, bir taraftaki anlayış farkının, 30 odalı, küçük bir apartman otelin, 3 kuşağa ve yüzlerce insana yıllarca insanca yaşamasına yetecek olanak sağlarken, bizdeki anlayışın ise, maalesef “her şey benim olsun” üzerine doğru hızla ilerliyor oluşu üzerinde durmuştum.
Sokağın dili vardır ve anlamasını bilene birçok şeyi kolayca anlatır.
Gözlemlerden devam edelim; İhtiyaç duyduk markete gittik. Marketteki ürünlerin %60 dan fazlasının İtalyan menşeili ürünler olduğunu rahatlıkla gözlemleyebilirsiniz. Yazılarımı takip edenler, özellikle sanayi konusundaki geriliğimize ve ekonomi içindeki payının büyümesinin önemine değindiğim birçok yazım mevcuttur. Amacım asla büyük ve gelişmiş bir ekonominin sanayisi ile kıyas değil ancak, dibimizdeki, Güney Kıbrıs’taki market raflarını da gözünüzün önüne getirerek, bizdeki market raflarındaki ürünlerin yüzde kaçı kendi menşeimiz bir düşünün. Konunun kapsamlı değerlendirmesi bu yazının konusu olmamakla beraber, ülkemizdeki ihracatın(100 milyon dolar civarı) ithalatı(1.7 miyar dolar civarı) karşılama oranın %6 olduğunu, bu oranın Güney Kıbrıs’ta ise %38 olduğunu, buna ek yerel işgücü istihdamındaki katkı boyutunun önemini ise belirtme ihtiyacı hissettim. Geçtiğimiz hafta içinde Meclis Başkanı Zorlu Töre, katıldığı bir TV programında; yerli sanayici sayımızın 864 olduğunu söylerken bundan övünç duymamız gerekliliği sonucunu çıkarmış. Üzülerek belirtmek isterim ki sanayi politikası olmayan bir ülkede, sanayinin ihracat içindeki payının neredeyse olmadığı bir ülkede neyi anlatmaya çalıştığını ben anlayamadım.
Gözlem yaparken yabancı çalışan sayısındaki azlık özellikle ilgimi çekti. Neredeyse hiç denecek kadar az desem yanlış olmaz. Bir büfede döner kesen sohbetimiz esnasında Ürdün’den geldiğini öğrendiğim biri ile bir küçük bir markette çalışan Bangladeşli ile de kısa sohbetimiz oldu. Her ikisi de, düzenli olarak, sadece yaz dönemi için orada bulunduklarını, sezon sonunda ülkelerine geri döneceklerini belirtti. Sonra ülkemiz aklıma geldi. Günlük hayatımızın içinde ne kadar yabancı çalışan ile karşılaşıyoruz. Bizim gibi ülkemize gelmeyi tercih eden turist de karşılaşıyor. Kaçının kayıt altında olduğu veya sosyal hayattaki etkileri kimin umurunda?
Biz turizm ülkesiyiz diye iddia ediyoruz ama ne sokağımız, ne de rakamlarımız bunu söylemiyor.
Ne, 5 yıldızlı otel konseptine karşıyım, ne de casino turizmine ancak, 30 bin nüfuslu Jesolo gibi, Kuzey Kıbrıs’tan daha güzel olmayan bir kasaba yılda 4 milyon turisti ağırlıyor, Güney Kıbrıs’ın yıllık turizm gelirleri 3 milyar doları zorlarken, ekonomi ve istihdam içinde ciddi bir paya sahipse, biz, 1km alandaki eski limanın restorasyonunu bile elimize yüzümüze bulaştırmışsak, oturup bir daha ne yaptığımızı düşünmek lazım.
Bu arada, 31 Temmuz itibarı ile Türkiye Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) yurt dışına seyahat etmek isteyen TC vatandaşlarının ödemelerinde kredi kartı taksitlendirmesi yapmasını sonlandırdı.
Ülkemize gerek turistik, gerek çalışma, gerekse yüksek öğrenim için bulunan kişi sayısı düşünüldüğünde, kararın olumsuz ekonomik etki yaratacağı açıkken, henüz siyasi ve sorumlu mercilerden konu ile ilgili bir yorum veya KKTC’nin alınan kararın dışında kalmasına yönelik bir atılım bildiğim kararı ile yapılmadı.
Toplumsal olgunluğun, paylaşımcılığın ve toplumsal sorumluluğun olduğu, toplumun bütün olarak kazançlı olduğu, başka bir boyuttur.
Biz ise o boyuttan hızla uzaklaşıyoruz.