“Niye” değil, “niye değil” diye sandığa gidilecek!
![](https://noktakibris.com/wp-content/uploads/2024/04/cenk-uzunoglu-1-700x470.jpg)
Et yemeği kendi suyunda hafif ateşte uzun süre piştiğinde tadı başka olur.
Dünya mutfağında içinde çeşitli karışım ve soslar olan tarifleri vardır ama kendi suyunda hafif ateşte pişirmek güzel bir et yemeğini hazırlamanın ortak noktasıdır.
Her ne pahasına olursa olsun bir an önce sonuca ulaşmak istiyorsanız, sabır gerektiren bu tarifi başarmak mümkün değildir.
Demokrasi de böyle bir şeydir.
Et yemeğini dünyada genel kabul görmüş bu ortak pişirme sürecine göre değil de harlı ateşte pişirmeye ve pişmeye yüz tuttuğunda bir de dibi tutmasın diye dışarıdan çeşme suyunu tencerenin içine boca ederseniz o yemeğin tadı kaçar.
Mutfakta bu yola başvuranlar eli çabuk iş bitirici gibi gözükseler de en basit ifadeyle özgüvensizdirler. Ne müessese ne de müşteri umurlarındadır. Gelip geçici olarak görevlendirildikleri için stratejik uzun vadeli düşünemedikleri gibi müşteri nezdinde stratejik hata yapıyor olduklarının farkında olsalar da umurlarında değildir. Hele hele devlet aklı denen şey 4-5 kişiye kaldıysa.
Diğer bir bakış açısıyla ‘’ben yaptım oldu’’ kafasındakilerin iş tutma şeklidir bu. Dibi tutmasa da yedikçe ağızda bıraktığı tataçısından Kıbrıs Türkünün içinden geçtiği demokrasi süreci de buna benziyor. Harlı ateşte sulandırılmış sözde demokrasibizimkisi.
Bu kadar yıldır “ağalık” değil de “ağabeylik” yapmasını beklediğimiz devlet aklı bir iki kısa dönem dışında tabiri caizse dışarıdan ölçüsüzce eklenen su iledemokrasiyi neye dönüştürdüğü ortada.
Kendi suyunda tatlı tatlı pişmesi gereken et yemeğinden tadı olmayan bir aş ortayaçıktı. Toplumsal bir içe çöküşe bizi getirdi.
Müdahale edenlerin ve onların yerli muhataplarının takip ettiği dogma önceleri “Kemalist” sonrasında da “İmam Hatipli”oldu. Yerli temsilcilerimizin kraldan kralcı yaklaşımları bu müdahale iklimininoluşmasına ve devamına ciddi katkı yapmıştır. Sandık önümüze geldiğinde de ben değil komşum gereğini yapsın yaklaşımı da bunu pekiştirmiştir.
En acısı da gelinen noktada Cambridge mezunu “baş temsilcimizin” kendi demokrasi ve hoşgörü anlayışına zıt olmasına rağmen içinde Atatürk’ü barındırmayan “imam hatip soslu mikro milliyetçilerin” aklına uymasıdır.
Bir önceki seçimde başka tercihlerimiz önümüzde yoktu diyemeyiz.
Vardı ama demokrasinin ağır maliyetini ödemeye bu durumu görenleri fire vererek razı olduk. Gidişatı görenlerin bir kısmı sonrasını da düşünerek verilmesi gereken mesajı Akıncı aracılığıyla vermeyi kabullenemedi. Doğru mesajı kendine göre yanlış kişiyle vermeyi tercih etmedi.
Bundan dolayı küsmek yok.
Ada kiralandığında ve kendi halimize bırakıldığımızda bile Kıbrıs Türkünün adada var olması için verilen mücadele ortada. Babalarımız ve dedelerimiz adanın kuzeyinde bu maskara görüntü ortaya çıksın diye yıllarca mücadele etmedi.
Bu mahcubiyet çukurundan çıkmayı kafaya takmış, o seçim sandığının bir an önce gelmesini sabırla bekliyoruz.
Bu toplum sandığa kuruluşuna inandığı devletin yönetiminin dönüştüğü maskaralığa bakıp “niye” diye sorarak değil, “niye değil” diye gidecek.