Sessiz kesimin sesi ve ağzı olabilmek..

İş hayatına bağımsız denetim sektöründe başlayan bir meslektaşı ve sonrasında özel sektörde mali işler yöneticiliği yapmış olduğundan olacak Ersin Tatar’ı haddim olmayarak kendimden biri olarak gördüm.
Bundan dolayı olacak siyasete girdikten sonra onun özne olduğu yazılar da yazdım.
Döndüm arşivime baktım, onun aklında olanlar hiç kimsenin gündeminde bile değilken ‘’sonunda Ersin kazanır’’ diye gerekçelerini de ortaya koyup ilk yazıyı 26 Mart 2012 yılında yazdım. Çok yakın arkadaşı olan yeğenimden telefon numaramı alıp ayni gün teşekkür etti. Belli ki daha o günlerde gelip geçici bir siyasetçi olma niyetinde değildi.
Onu takip etmeye devam ettim.
UBP genel başkanlığına iki kez aday olduğu süreçte de önceden yazdığım gerekçeler daha da güçlendiği için onun adaylığını destekleyen yazılar yazdım.
Bir beklentim olduğu için bunlarıyazmadım. Kıbrıs’ın dışında olsam da Kıbrıs’ı içinde taşıyan bir yazı insanı olarak yazdım.
En başından itibaren icraatın başına geçsin, değişime aracılık etsin, yol göstersin, rol modeli olsun diye fikren destek verdim.
İkinci kez UBP genel başkanlığına aday olurken ‘’ben Cumhurbaşkanı adayı olmayacağım’’ demesi benim bu inancımı daha da artırdı. Parti başkanlığı için yarıştığı diğer 3 adayın hiçbiri “ne münasebet” deyip bu söylemini eleştiri konusu yapmadı. Bunu da bugün UBP’nin kendi adayı ile seçime girmesini dillendirenler için hatırlatayım dedim. UBP’nin daha o gün Cumhurbaşkanlığı makamına isteksiz ve hazır olmadığınıngöstergesi değil miydi bu?
Kendi iç sesim onun da öncelikli olarak geldiği mevkide hemen bir üst siyasi makam peşinde değil, iş yapmak için geldi ve değiştirdi motivasyonu ile hareket etme peşinde olduğunu teyit etti.
Ne yalan söyleyeyim sonunda turnayı gözünden vurduk dedim!
Ondaki yetkinliklerin devleti dönüştürmek adına en uygun kişi olduğu tespitini yapıp yazıya ilk döken olarak da bunu da birnevi manevi miras olarak taşırım diye düşündüm. Geriye dönüp baktığımda bakiye kalan motivasyonumun buydu.
Bu düşünceler ışığında yetki verilirse fark yaratacağına inandığım için UBP genel başkanı seçildikten sonra onun Başbakan olacağı şekilde HP ile koalisyon kurulmasını destekleyici yazılar da yazdım.
Çıkış noktam siyasete yön verenlerin mesleki ve kişilik yetkinlik envanterine bakarak seçim yapılması gerektiğini düşündüm.
Başbakan olarak tıkanıklıkları o deli dolu yaklaşım ve çıkışları ile açar diye düşündüm.
O bunu tam denemeden bambaşka tecrübe ve yetkinlik gerektiren bir göreve aday olacağını açıkladı.
Onun o deli dolu yaklaşım ve heyecanı, Başbakanlık görevi için bulunmaz bir yetkinlik ihtiyacı iken, müzakere masasına ne derece uygun düşer diye düşünmeden edemedim. Nitekim öyle de oldu.
Liderlik yapmak için geldiğiniz görevin elbette tümünde değil ama ana sorumluluğunda ciddi bir bilgi birikiminiz ve hakimiyetinizin olması sahip olduğunuz liderlik yetkinliğini kullanmak için elzemdir.
Çözüm arayışında liderlik edebilmek için kendi alanını yaratacak derecede Kıbrıs konusunda bilgi ve birikime sahip olmadı.
Örneğin Cenevre görüşmelerinden sonra bir değerlendirme yapmak için veya seçim sürecinde Erhürman veya Özersay ile Kıbrıs konusundaki görüşlerin karşılıklı olarak ortaya konduğu bir televizyon programına katılabilir mi?
Bunu göze alabilir mi?
Bir önceki seçim öncesinde Erhürman ile bir denemesi olmuştu!
Her siyasi görüşten kesimlerin ağzı ve sesi olmayı şiar edinen Hasan Hastürer’in cumartesi günü Ersin Tatar ile ilgili değerlendirmesini okuduktan sonra tüm bu düşüncelerim film şeridi gibi gözümün önünden geçti.
Manevi miras addettiğim yazdıklarım benim için manevi bir yüke dönüştü.Keşke onu destekleyen yazdıklarımı hiç yazmasaydım dedim.
Kıbrıslı Türklerin günden güne sayısı azalan sessiz bir kesimi hala daha var. Sessiz kesimin bir parçası da emin olun Ersin Tatar’dır.
Parçası olduğu o sessiz kesim bu seçimde daha önce elinin oy vermeye gitmediği bir akışkanlıkla farklı bir tercih yaparak bu maskaralığa son verecektir.
Cambridge mezunu birinin içine düştüğü ve sessizliği ile toplumu da içine sürüklediği bu maskaralıktan hem kendideğerlerini hem de Tatar’ı kurtaracaktır.
UBP’deki tereddüttün bir sebebi de bu sessiz kesimin ruh haline ortak olup olmamak ile alakalıdır.
Yoksa Cumhurbaşkanının kim olacağı geçmişte olduğu gibi bugün de UBP’nin umurunda değildir.