Adaletin Hızı, Kimin İçin Yavaş?

Halkın Partisi Genel Başkanı Kudret Özersay’ın geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklama, aslında ülkenin en temel meselesine ayna tutuyor: Adaletin eşit işlemesi meselesine. Özersay, UBP Girne Kadın Kolları Başkanı hakkında tamamlanan “sahte diploma” dosyasının 31 Ekim’den bu yana Başsavcılıkta bekletildiğini söyleyerek, davanın gecikmeden açılması gerektiğini vurguladı. Bu çağrı sadece bir politik mesaj değil, adalet sisteminin reflekslerine dair bir sorgulamayı da içinde barındırıyor.
Eğer gerçekten dosya tamamlanmışsa ve bir başka vatandaşın dosyası bu kadar süre beklemeden dava aşamasına taşınıyorsa, o zaman sormamız gereken soru şudur: Adaletin terazisi herkes için aynı mı tartıyor? Yoksa bazı dosyalar, bazı isimler birileri tarafından korunuyor oldukları için masanın üzerinde biraz daha mı bekliyor?
Başsavcılık makamı, elbette ki yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığının en önemli simgelerinden biridir. Ancak bu tür gecikmeler, hele ki toplumda “yakınlık” ya da “siyasi bağ” tartışmalarıyla birlikte anılıyorsa, kuruma olan güveni zedeliyor. Kamu vicdanı, geciken adaleti çoğu zaman adaletin kendisinden daha çok sorguluyor.
Açık konuşalım: Başbakan Ünal Üstel’e yakınlığıyla bilinen bir isim hakkında yürütülen soruşturmanın bu kadar uzun süre savcılıkta beklemesi, ister istemez “çifte standart” tartışmasını beraberinde getiriyor. Oysa yapılması gereken çok basit — tıpkı sıradan bir vatandaşın dosyasında olduğu gibi, hukukun gereğini zamanında yapmak. Ne erken, ne geç. Tam vaktinde.
Adaletin terazisi sadece doğru tartmakla değil, zamanında tartmakla da ölçülür. Eğer bazı dosyalar için terazinin kefesi ağırdan alıyorsa, o ülkenin hukuk sistemi bir tarafını kaybetmiş demektir: güven duygusunu.
