Gerçek dışı politikaların çıkış noktası yoktur.
Kıbrıs’ta siyasi bir sorunun olduğunu uluslararası toplum kanıksamış durumda olmasına karşın yarım asırdan fazladır çözülemeyen ve gün geçtikçe daha karmaşık bir hal alan,siyasi boyutun yanında hukuki kapsamı bulunan bir konuya evrilmesinden oldukça rahatsız. Ve fakat bu rahatsızlığın siyasi sorun üzerinden kişilik haklarına yönelmesi de en çok bizi mağdur edeceğe benziyor.Malum ki Kuzeyde Rum malları,Güneyde de Türk malları kalarak sınır oluştu 1974 sonrası. O günkü koşulların da yön verdiği bir konjonktürün oluşması ve bunun bizi uluslararası hukuktan uzaklaştırması maalesef bugün karşılaştığımız sorunların zeminini oluşturdu. Dolayısıyla savaş koşullarının ilelebet devam etmesinin mümkün olmadığını hesaba katmayan siyasal aktörlerin Kıbrıs’ın kuzey yarısında kurguladıkları ve adına iç hukuk dedikleri sistemin de bugünkü koşullar düşünüldüğünde ihtiyaçlara cevap vermekten çok uzak olduğunu görebiliyoruz. Nitekim Taşınmaz Mal Komisyonu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Xenides-Arestis v. Turkey davasında vermiş olduğu hükümler uyarınca, Taşınmaz Mal Yasası (67/2005 sayılı Yasa) tahtında kurulmuştur. Alınan bu tedbirin amacı, Kuzey Kıbrıs’ta bulunan mallarla ilgili talepler için etkin bir iç hukuk yolu oluşturmaktır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye aleyhine açılan Demopoulos ve Diğerleri davasının kabul edilebilirliğine ilişkin almış olduğu 1 Mart 2010 tarihli kararda 67/2005 sayılı Yasanın etkin bir hukuki çare sunduğunu saptamış ve başvuranların şikayetlerini iç hukuk yolunun tüketilmemiş olduğu gerekçesiyle reddetmiştir. Dolayısıyla böyle bir hukuk yolu AİHM de iç hukuk yolu olarak gösterildiğine göre Kıbrıs’ın kuzey yarısında kalan Rum malları için bir çıkışı işaret etmesine rağmen siyasi nedenler bunun işlevsellik kazanmasına da olanak tanımadı.Rum tarafının siyasi nedenlerle ortaya koyduğu yeni durumda Kıbrıs sorunu ekseninde var olan müşkül yaşamı Kıbrıs’ın kuzey yanında daha da zora soktuğunu görmemek mümkün değil. Nitekim gerek yerli yatırımcılar,gerekse dış yatırımcılar bizim Kıbrıs’ın kuzey yarısında tesis ettiğimiz düzene güvenip yatırımlar yaptılar bizim yarattığımız otoritenin onlara verdiği tapulara güvenerek. Şimdi bu insanların burada yaptıkları yatırımlardan dolayı Kıbrıs’ın güney yarısında ve dahi Güney Kıbrıs’ın AB üyesi olmasından mütevellit tüm Avrupa’da haklarında cezai işlem yapılması tehdidi ile karşı karşıya bırakılmalarının en büyük nedeni Kıbrıs’ta yarım asırdır devam eden sorunun bir hal çaresi bulunmasından tarafların izledikleri politikalar neticesinde her gün biraz daha uzaklaşmalarıdır.Sanırım bu konuda BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs sorunu için görevlendirdiği kişisel temsilcisi Maria Angela HOLGUİN’DEN konuyla ilgili yazdığı mektup içinde kullandığı ifadelere bakıldığı zaman bunu çok daha iyi kavrama olanağını buluruz. Ne diyor Sayın HOLGUİN:
“Bazı kesimler, en küçük değişiklikleri bile bir tehdit veya ihanet olarak algılar. Ancak tarih, olumlu değişimlerin liderlerin neyin tehlikede olduğunu fark ettiklerinde ve topluluklarının uzun vadeli refahına odaklandıklarında gerçekleştiğini öğretir.”
Ve fakat ne Kıbrıs’ın kuzey yarısında, ne de Güney yarısında izlenen politikalar Sayın HOLGUİN’IN akıl dolu ve gerçekçi ifadelerinden ders almaya muktedir bir yapıda değil..