Kıbrıs’ta Gerçekçilik ve Adalet Arayışı…

Cumhurbaşkanı Tufan Erhürman’ın son açıklamasında dile getirdiği “Görüşme masasında oturulurken, bir yandan Kıbrıs Rum Liderliği’nin Kıbrıslı Türklerin iradesi olmaksızın tüm ada adına anlaşmalar imzalamaya devam etmesi, diğer yandan da Kıbrıs Türk tarafının dünyaya kapalı kalmasının beklenmesi ne adildir, ne de çözüm yanlısı bir tutumdur” ifadesi, Kıbrıs sorunundaki temel paradoksu bir kez daha hatırlatıyor. Bu tespitin isabetli olduğu şüphe götürmez.
Ancak bu meselenin bir de uluslararası hukuk gerçekliği bulunuyor. “Rum tarafı” olarak andığımız yapı, sonuçta uluslararası alanda tanınan, anlaşmalar yapabilen, tam egemen bir devlet olan Kıbrıs Cumhuriyeti’dir. Üstelik bu cumhuriyetin biz Kıbrıslı Türklere ait kurucu ortaklık hakları da mevcuttur ve teorik olarak bu haklar halen bakidir.
Eğer Cumhurbaşkanı Erhürman’ın işaret ettiği husus, bu anayasal haklarımızın yok sayılarak Kıbrıs Cumhuriyeti adına tek taraflı işlem yapılması ise, elbette ki bu durum ciddi bir sorundur ve eleştirisi haklıdır. Çünkü bu, Kıbrıslı Türklerin uluslararası meşruiyet temelinde sahip olduğu statü ve iradenin görmezden gelinmesi anlamına gelir.
Ne var ki mesele, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bu anlaşmalarda “ayrı bir taraf” olarak yer alması gerektiği argümanına dayanıyorsa, işte o noktada konu çok daha karmaşık bir hale bürünmektedir. Zira KKTC’nin uluslararası alanda tanınmayan bir yapı oluşu, bu beklentiyi diplomatik olarak oldukça zorlu, hatta çoğu zaman imkânsıza yakın bir konuma yerleştirmektedir. Bu çerçevede atılan her adım, çözümden ziyade mevcut statükonun derinleşmesi riskini taşımaktadır.
Dolayısıyla Kıbrıs meselesinde adalet arayışı ile uluslararası gerçeklikler arasındaki dengeyi korumak, bugün her zamankinden daha önemlidir. Kıbrıslı Türklerin iradesinin yok sayılmasının kabul edilemez olduğu doğru olduğu kadar, mevcut uluslararası düzeni görmezden gelen yaklaşımların da bizi çözümden uzaklaştırdığı açıktır.
Bu nedenle hem haklı taleplerimizi koruyan hem de gerçekliği esas alan bir diplomatik çizgi, Kıbrıs Türk tarafının gelecekteki müzakere gücünü artıracak tek rasyonel yol olarak karşımızda durmaktadır.
