Naveed Akbar hayattan koparıldı.
LAÜ öğrencisi Pakistan uyruklu Naveed Akbar’ın deniz kenarındaki bankta kendi halinde otururken, aşırı miktarda alkol alan sürücü askeri personel Mehmet Eren Erdoğan onu hayattan kopardı. Bu bir cinayettir. Ve fakat söz konusu şahsın askeri personel olması nedeniyle adeta koruma altına alınarak alelacele
Türkiye kaçırılması polis teşkilatı başta olmak üzere adalete dair ciddi soru işaretleri oluşmasına neden oldu. Basından takip ettiğim kadarıyla ‘kaza’ ardından gözaltına alınan zanlı, ertesi gün herhangi bir gerekçe sunulmadan serbest bırakıldı ve Türkiye’ye gönderildi. Fakat gel gelelim bu konuya ilişkin yetkili mercilerden 1 hafta sonra açıklama geldi ve söz konusu şahsın TSK mensubu olması hasebiyle Türkiye’de yargılanacağı ve şu anda da Türkiye’de tutuklu bulunduğu bilgisi paylaşıldı..
Bu bile ülkenin içinde bulunduğu çarpık ve dayatma düzeninin en açık göstergesi olurken alkollü araç sürücüsünün hayatını sonlandırdığı Akbar’ın yakınları yaslarını yaşayamadan adalet arayışına başlamak zorunda kaldılar.Bu ülkemiz için utanç verici bir durumdur.Oysa bugün her fırsatta önümüze örnek olarak koyduğumuz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yaşam hakkı ihlaline ilişkin verdiği kararlarda, devletin pozitif yükümlülüğü etkili soruşturma üzerinden ele alınıyor.
Dolayısıyla adına kaza dedikleri ve fakat aslında cinayet olan bu olayın soruşturma sürecinde işlevsel olması için fiilin aydınlatılmasına yönelik hukuki açıdan gerekli olan tedbirlerin alınması elzem bir durumdur.
Nitekim bu süreç içinde yapılacak bir soruşturmanın esas maksadı hukuk sistemimiz içinde var olan iç hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını ve ihmalden sorumlu olan kişilerin hukuk nezdinde adalete hesap verilmesine olanak tanımak bir hukuk devletinin esasını oluşturur.
Dolayısıyla bu aşamada vuku bulan suçun tüm unsurları ile ortaya çıkarılmasını, ihlali gerçekleştirenlerin bulunmasını ve cezalandırılmasını sağlamakla yükümlü olan makamlar, bundan doğrudan sorumludurlar..
Kaldı ki yaşam hakkını koruyamayan sonrası ise gerekeni yapmayan bir yapının demokratik niteliğinden söz etmek mümkün değildir.Nitekim burada yaşanan olay sonrası askeri personel olduğu söylenen
Mehmet Eren Erdoğan’a uygulanan bu adil olmayan hiçbir hukuk sisteminin kabul etmeyeceği prosedür ne anlama gelir konusu elbette büyük öneme haizdir.. Bu yaşananlardan anladığımız kadarıyla söz konusu şahsın tabi tutulduğu korumacılık prosedürü belli kişilerin cezai sorumluluktan muaf tutulduğuna yönelik izlenimi güçlendiriyor. Dolayısıyla bu yaşananlardan elde ettiğimiz sonuç hukuk devleti ve yargı bağımsızlığı açısından çok ama çok önemli bir zemini önümüze koyuyor.. Nitekim bugüne kadar askeri görevi sırasında, askerlikle ilgili veya görevi dışında suç işleyen GKK mensubu kişiler mahkemelerde yargılanırken, KTBK mensupları (TSK) KKTC’de suç işlediğinde tüm yetki KKTC mahkemelerinde olmasına rağmen niye yargılanmıyorlar? Tabi ki bu noktada Polis Teşkilatı’nın kimin kontrolü altında olduğu ve kimden emir aldığı meselesi de ciddiyetle ele almakta çok büyük bir yarar olacağı kanısındayım,zira bunun her ne olursa olsun hukuki bir zeminde bağımsız mahkemelerde sonuçlanması gereken bir konu olduğunu hepimiz biliyoruz.
O halde bu çarpık durumun ve demokratik düzenin çok uzağında olan uygulamanın kamu vicdanını derinden yaraladığını söylemek mümkündür.