Ömrümüz Gitti Çözümü Göremedik…

Kıbrıs sorunu tartışılırken yanıtlanması gereken temel bir soru vardır ve bu soru çoğu zaman bilinçli biçimde görmezden gelinir: Beklenen çözüm şekli nedir? Bu soru basit bir teknik ayrım değildir. Aksine, çözümün kaderini belirleyen temel eksendir. Çünkü Kıbrıs Cumhuriyeti bugün uluslararası hukukun tanıdığı bir devlettir; Avrupa Birliği üyesidir; garantörlük düzenlemeleri bu devletin varlığı üzerinden şekillenmiştir ve en önemlisi Kıbrıslı Türklerin ortaklık hakları bu cumhuriyetin uluslararası statüsü içinde tanımlıdır.
Bu gerçekliği yok sayıp “yeni bir devlet kurmak”tan söz etmek, sadece siyasal romantizm değil, aynı zamanda büyük bir belirsizliğin kapısını aralamaktır. Yeni bir devlet demek, AB üyeliğinin yeniden müzakere edilmesi demektir. Garantörlük sisteminin baştan tartışılması demektir. Kıbrıslı Türklerin ortaklık haklarının sıfırdan tanımlanması demektir. Uluslararası hukukta hiçbir kazanım otomatik olarak devredilmez. Her şey yeniden pazarlık konusu olur.
Bu nedenle Kıbrıs Cumhuriyeti’nin, siyasi eşitliğe dayalı iki toplumlu, iki bölgeli federal bir yapıya dönüştürülmesi; hem daha akılcı hem de daha ulaşılabilir bir hedef olarak karşımızda durmaktadır. Bu, hayal değil; Birleşmiş Milletler kararlarında, müzakere parametrelerinde ve onlarca yıllık diplomatik birikimde karşılığı olan bir çerçevedir.
Ancak mesele sadece siyaset değildir. Mesele aynı zamanda hafızadır, acıdır ve tükenen bir ömürdür.
Ben 61 yaşındayım. Çocukken savaş gördüm. Kazananı olmayan, sadece ölümler getiren savaşlar… İnsanların hayatını kaybettiği, çocukların yetim kaldığı, anaların babaların evlatlarını toprağa verdiği savaşlar… Asla, ama asla bir daha kimsenin yaşamasını istemediğim acılar.
Dedem bu ülkede Kıbrıs sorununun çözülmesini bekleyerek yaşadı ve öldü. Babam da öyle. Onlardan önce niceleri de öyle. Hiçbiri çözümü göremedi. Kuvvetle muhtemel ben de göremeyeceğim.
Şimdi gelinen noktada birileri çıkıp “KKTC tanınacak”, “KKTC’nin görünürlüğü artacak” gibi sözlerle toplumu oyalamaya devam ediyor. Oysa uluslararası hukuk ortada. Birleşmiş Milletler kararları ortada. Kayıtlara geçmiş, defalarca teyit edilmiş bir gerçek var: Bu yönde bir tanınma ihtimali yoktur.
Bunu bile bile, gerçekçi olmayan söylemlerle “günü kurtarayım” yaklaşımı sergilemek artık sadece inandırıcılığını yitirmemiştir; aynı zamanda zaman kaybıdır, umut istismarıdır ve insanları kandırmaktır.
Ömrümüz, olmayacak hayallerle geçti. Bu vakitten sonra toplumun önüne bir kez daha boş vaatler koymanın ne ahlaki ne de siyasi bir karşılığı vardır. Kıbrıslı Türklerin ihtiyacı hamaset değil; uluslararası hukukla uyumlu, kazanımlarını koruyan ve gelecek kuşaklara barış içinde bir ülke bırakabilecek gerçekçi bir çözümdür.
Federal çözüm mükemmel olmayabilir. Ama ulaşılabilir olandır. Mevcut hakları koruyan yoldur. En önemlisi de yeni acıların, yeni savaşların önünü kapatabilecek tek yoldur.
Bu topraklar artık kandırılmayı değil, dürüstlüğü hak ediyor.
Ve Kıbrıs halkı, bir kez olsun gerçeğin etrafında birleşmeyi hak ediyor.
