Güzelyurtlu ailesi ve politikanın acizliği
Güzelyurtlu ailesi ,2000 yılında yaşanan bankalar krizinden, sahibi oldukları Everestbank da nasibini aldıktan sonra yaşamlarına Güney Kıbrıs’ta devam ediyordu.
Güzelyurtlu ailesi 2005 yılının ocak ayında yaşanabilecek en büyük dramlardan biriyle sarsıldı.
Elmas Güzelyurtlu, eşi Zerrin Güzelyurtlu ve kızları Eylül Güzelyurtlu Lefkoşa –Larnaka anayolu üzerinde canice öldürüldü.
Bu yazının konusu ,ne Elmas Güzelyurtlu’dur ne de Everestbank.
Ortada sabah saatlerinde yoğun trafiğin olduğu bir anayolda işlenmiş bir cinayet vardı.
O günü çok iyi hatırlıyorum. Bütün, Türk ve Rum medya kuruluşları olay yerindeydi.
O gün ve sonrasında uzunca bir süre daha ülke gündeminin merkezinde oldu.
İşlenen cinayet sonrası Güney Yönetimi zanlıların Kuzey’de olduğunu,ellerinde kesin deliller olduğunu aileye ve yetkili makamlara bildirdi. Devamında da yargılamanın gerçekleşmesi için zanlıların iadesini istedi.
Kuzey yönetimi de kendi vatandaşlarını kendi mahkemelerinde yargılamak istemiyle, zanlıların iade talebini reddetti ve delillerin KKTC makamlarına verilerek, KKTC’de yargılamanın önünü açmayı talep etti.
Gerçekleşen cinayet Güney Kıbrıs yönetimindeki topraklarda meydana geldi.
Delilleri toplayan ve bulguları inceleyen Rum polisi.
Rum polisi ve savcılığının iddiasına göre zanlılar Kıbrıslı Türk ve olay sonrası Kuzeye geçmişler.
Sonuç kaos. Ne Güney delilleri verdi, ne de Kuzey Zanlıları.
İşlenen suç, tamamen POLİTİK sebeplerden yargılama sürecine giremedi.
Ortada net olan, suçun cezasız kaldığıdır.
Bir de ailenin tarafından yaşanan, bence tarifi olmayan mağduriyet.
Sonuçta davanın esası değil ama yargılanamama sebebi Avrupa İnsan Hakları mahkemesine taşındı ve 2017 yılında sonuca bağlandı. Aile haklı bulundu.
AİHM hem Türkiye hem de Kıbrıs Cumhuriyeti’ni , “işbirliği yapmamakla” suçlu buldu.
Bugüne kadar hep birbirlerinin karşısında olan iki taraf bu kez ayni tarafta, beraber savunma yapıyor.
Eğer demokratik hukuk düzenine inanıyorsak, hukuk herşeyin üstündedir.
Adaletin tecellisi ise ancak hukuk yoluyla olur.
Kapıların açılması güneyde işlenen suçun kaçış noktası olarak Kuzeyi göstermemeli. Ayni mantık ters yönlü de olmamalı.
Kapıların açıklığı kötü niyetlilerin fırsat kapısı olmamalı.
Bu çarpıklığa, sorun olarak sebep olan “politika”, ayni şekilde çözümünü de bulmalı.
Bunun için ille bir çözüme gerek yok. Basit işbirlikleri yeterli.
Suçu, küçük veya büyük olarak ayırmadan her iki taraf da yargılanmanın önünü açmalı.
Sonuçta, ne Güney, ne de Kuzey yönetimlerinin suç ve cezaya karşı ayni hassasiyette olmaları gerekliliğine inanmak istiyorum.
Yerine getirilmemiş adalet hukuksuzluğun göstergesi olduğu kadar , her iki yönetimin de yetkililerini suç ortağı yapar.