40 günlük bebeğin toplu mezardan çıkan kemiklerine baktım, baktım, baktım…

Gazeteciliği boş verin bu yaşıma kadar, travma nedeni sayılacak pek çok gerçekle yüzleştim.
Her defasında, beni canlı tutan ruhumun sarsıldığını hissettim. Her sarsıntının kendine göre, deprem gibi şiddeti oldu. Hiç birinde yıkılmadım. Aksine insani değerlerimi daha sıkı sıkıya koruyarak yaşam yolculuğum devam etti
***
Uzun zamandır, Lefkoşa’da ara bölgede, eski uluslararası havaalanı yakınlarındaki Kayıp Şahıslar Komitesi Antropoloji Laboratuvarını ziyaret etmek istiyordum.
Oraya gittiğim zaman neyle karşılaşacağımı biliyordum. Bildiğim için karar verirken cesarete gereksinimim olduğunun farkındaydım.
Sonunda kararımı verdim. Kayıp Şahıslar Komitesi’ndeki Türk Üye Hakkı Müftüzade’ye söyledim. Evrensel, insani değerleri yüksek Hakkı Müftüzade, “Hallederim, gideriz” dedi.
Dediği gibi gecikmeden halletti ve geçtiğimiz günlerde foto muhabiri arkadaşım Özmen Yılancılar’la birlikte Kayıp Şahıslar Komitesi Antropoloji Laboratuvarına gittik.
***
Tellerle çevrili, çok geniş olmayan bir alan. Prefabrik binalar. Tümü işlevsel.
Hakkı Müftüzade, bizi, önce, gerektiği zaman oraya giden kayıp yakınlarının bilgilendirdikleri orta büyüklükteki salona aldı. Hem sürecin nasıl çalıştığını anlattı hem de sayısal verileri aktardı. Kayıpların 1510’u Kıbrıslı Rum ve 492’si Kıbrıslı Türk. Kayıp Rumların yarıdan fazlası asker, Kıbrıslı Türklerin ise yüzde 97’si sivil.
***
Kısa sohbetimizden sonra, Kayıp Şahıslar Komitesi Antropoloji Laboratuvarına yürüdük. Heyecanımı, duygusal depremimi gizlemeye çalışırken, içimden geçenleri anlatamam
Sonunda demir kapı açıldı… İçeriye yürüdük… Sıra sıra masalar ve masaların üzerinde kemikler ve toplu mezarlardan, çıkarılan giysi, ayakkabı ve diğer eşyalar.
Öldükleri ya da öldürüldükleri zaman hiç özen gösterilmeyenler için şimdi, çok titiz ve maliyeti yüksek bir kimliklendirme operasyonu yapılıyor.
***
Laboratuvarda, ağırlıkla Kıbrıslı Türk Laboratuvar Koordinatörü Adli Antropolog İstenç Engin bilgi verdi.
Doğal olmayan bir şekilde yaşamlarının son durağına ulaştırılanların, son kalıntı izleri orada, masaların üzerinde.
İstenç Engin, belki farkında olmadan, son kalıntılara hürmeten düşük sesle konuşuyordu.
Duvarda bir ayakkabı resmi. Her parçasının adı yazılı. Ne işe yaradığını öğrenmek için sorduğumda, bulunan her şeyin tüm detayıyla tanımlanmasında o görüntünün rehber olduğu söyledi.
***
“ Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum çalışanların üzüntü kesişmesi oluyor mu?” sordum.
İstenç Engin, “Tabii ki oluyor” dedikten sonra ekledi: “ Herkes çalıştığı sürece bilimsel temellerde kalmaya dikkat etse de özellikle aile görüşleri sırasında kayıp yakınları ile tanışıp buluşunca, kayıp şahıs ile ilgili hikayeleri, anıları dinleyince duygusal olarak etkilenmekteyiz.”
… Ve bir başka soru: “Sizi, en çok ne etkiliyor?” İstenç Engin’in yanıtı: “Kişisel olarak beni en çok çeşitli sebeplerden dolayı kimlik tespiti yapılamamış vakalar etkiliyor. Çünkü bu vakalarda henüz mutlu sona ulaşamamış oluyoruz. Ama tabii ki bu vakalar çözülene kadar üzerlerinde çalışmaya devam ediyoruz. Bununla birlikte, çocuk bireylerle çalışmanın da daha zorlayıcı olabildiğini söyleyebilirim.”
***
Dinlerken, salonun güneye bakan tarafında, pencereden güneş ışığının vurduğu bir masanın önünde durdum. Atlılar toplu mezarından çıkarılan 40 günlük Kıbrıslı Türk bebeğin kalıntıları. Yaşamın ne olduğunu bilmeden, hiç oyuncağı olmadan, hayattan koparılmış. Kemicikleri ve o gün giydiği, muşamba bezi, tulum elbiseciği ve baddaniyesi. Güneş kemikleri ısıtıyor ama kemiklerde can yok. Sadece orada hissettiklerimle yüzlerce sayfalık kitap yazabilirim.
Orada bir Kıbrıslı Rum çocuğun kalıntılarıyla yüzleşsem de aynı satırları yazardım. Beni tanıyanların bundan kuşkusu olmadığını da biliyorum.
***
Emine Çetinsel, Koordinatör yardımcısı,, Adli Antropolog… Kendinden dinledim. Köyünden uzaklarda Trodos Dağ köylerinden birinden çıkarılan kalıntılardan biri üzerinde çalışmış. Kimlik netleşmesi olunca, çalıştığı kişinin dedesi olduğunu öğrenmiş. Anlatırken, gözlerindeki, tanımı zor duygusallığı okudum.
***
Rum çalışanlarla da konuştum. Orada çalışan herkesi, dil, din, ırk, milliyet ayırımı olmaksızın, insani ortak değerleri çok önde.
Çatışma, savaş döneminde farklı tarafta olanların, kalıntıları şimdi, aynı çatı altında kimliklendirmeyi bekliyor. Bunu, aklımıza ilk gelen sözcüklerle tanımlamak zor.