Hasan Hastürer

Amerikan askeri varlığı Kıbrıs’ta her şeyi ters yüz edecek…

Gençlik yıllarımızın ünlü sloganıydı:

“Kıbrıs, NATO üssü olamaz…” haykırışları meydanları inletirdi…

Demek ki o zamanlar “henüz mal kararını bulmamıştı…”

Oysa şimdilerde, “batmayan uçak gemisi” Kıbrıs adacığının artan “jeopolitik” değeri ABD’nin iştahını geçmişten çok daha fazla köpürtüyor…

Hristodulidis de ciddi ciddi NATO üyeliği “talebini” yüksek sesle dillendiriyor ve Yunanistan Başbakanı Mitsotakis’in de “arkadan” desteğiyle kısa zamanda inanılmaz mesafe almış bulunuyor.

Geçen Ekim ayında Hristodulidis’in, Beyaz Saray’a “davet” edilmesi, orada Başkan Biden’a “NATO’ya katılma planı” sunması, Kıbrıs Rum tarafının dış politikada yaptığı büyük “U” dönüşünün sonucudur.

ABD, tam 31 yıl sonra bir Rum Cumhurbaşkanı’nı Beyaz Saray’da ağırladı.

Kıbrıs; 1974’lere kadar, Makarios döneminde “Bağlantısızlar” hareketinin öncülerindendi…

Doğu ile batı arasında anlamlı bir “denge” politikasına sahipti.

Bir ayağı “doğu”da, bir ayağı “batı”daydı…

Makarios’un ardından gelen Rum liderler de bu “politikayı” sürdürdü.

Hatta en “batı”cı olan Klerides bile NATO’yu gündeme taşımayı göze alamadı.

Tabii bunun çeşitli nedenleri var…

En önemlisi; Rum toplumunun geleneksel hissiyatında Amerika’ya ve batıya karşı taşıdığı “soğuk”luktu…

ABD ve NATO; Rum medyasında ve çoğu siyasal partilerin ajandasında hep “Türkiye yanlısı ve Helenizm düşmanı” olarak etiketlenirdi.

Oysa Rusya’ya ve Ruslara karşı Rum halkı her zaman bir “sıcaklık” hissetmiştir.

Hatta Rusça, Rum toplumu içinde “ikinci lisan” gibiydi.

Rumlar; Rusya’nın çok “hayırını” gördüler.

Kıbrıs sorununda, BM’de, Güvenlik Konseyi’nde en büyük destekçileri Rusya’ydı…

Kararları etkiliyor, değiştirtiyor, istediğinde rafa kaldırtıyordu…

2013’lerde ekonomik krize düştüklerinde, imdatlarına Rusya yetişmiş, verdiği 2.5 milyar dolarlık krediyle onları krizden çekip çıkarmıştı.

Doğu Akdeniz’de Türkiye ile sıkıntı yaşadıklarında, imdatlarına Putin yetişmişti.

Bundan önceki Rum lider Anastasiadis, Moskova’yı neredeyse mesken tutmuştu.

Şimdiki Başkan Hristodulidis’in, Dışişleri Bakanı olarak gözü kulağı hep Moskova’da idi.

Nereye kadar?

Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline kadar…

“Kıbrıs Cumhuriyeti” işte o noktada AB’nin Rusya’ya karşı aldığı “yaptırım” kararlarını uygulamak, Rusya ile bağlarını koparmak zorunda kaldı.

Arkasından İsrail Gazze’yi işgal ettiğinde, Netenyahu’yu destekleyerek, bir o kadar daha Amerikancı cephede yerini sağlamlaştırdı.

Giderek Doğu Akdeniz’de İsrail’in “en güvenilir” dostu, Amerika’nın da adeta “maşası” haline geldi.

İngiltere’nin son Lefkoşa Yüksek Komiseri Rıfat Sıddıq, bir süre önce görevden ayrılırken, bu “politik değişim”den duyduğu memnuniyeti şöyle anlatmıştı:

“Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik yasadışı işgali, Kıbrıs Cumhuriyeti üzerinde büyük bir etki yarattı. Bu durum, Kıbrıs’ın geleneksel “denge politikası”ndan, Batı ile Rusya arasında yürüttüğü stratejiden, net bir şekilde Batı’ya yönelmesine neden oldu.”

İlginçtir… Bu süreç Rum tarafında çok kolay ilerledi. ABD düşmanlığı azaldı, partiler yumuşadı. Bu yüzden de Hristodulidis NATO üyeliğinde AKEL dışında bir “muhalefetle” karşılaşmadı.

DIKO, EDEK, DIPA, ELAM ve Ekologlar gibi partiler ise bu duruma hiç ses çıkarmadı.

Yunanistan’da da öyle olmuştu. PASOK ve Syriza gibi partiler iktidara geldiklerinde NATO ile uyum göstermişlerdi.

Elbette; Kıbrıs Cumhuriyeti’nin NATO üyeliği en azından kısa vadede sözkonusu bile değil.

Türkiye böylesi bir üyeliğe karşı durdukça bu; mümkün olmayacak.

Bunu kendileri de biliyor.

Ancak; böylesi bir “üyeliğe” Rum tarafı bakımından zaten bir gereklik yok…

Aceleleri de yok…

Hristodulidis, NATO’nun “ön odası”nda oturmaya, orada beklemeye çoktan razı…

ABD ile kurulan “stratejik ortaklık” ona yeter de artar bile…

Nitekim, son iki yıl içinde “kazanım”lar art arda geldi.

2022’de silah ambargosu kaldırıldı.

Arkasından silah programı yükseltildi… Kıbrıs Rum tarafının gelişmiş silah sistemleri satın alabilmesinin yolu açıldı.

Türkiye, AB savunma programlarından dışlanırken bir AB üyesi olarak Kıbrıs, bu savunma girişimlerinde aktif olarak yerini aldı.

ABD-Kıbrıs askeri işbirliği sonucu, Rum askerlerinin eğitimi ve silah ihracatı protokolleri de dahil olmak üzere Rum tarafı ile (Kıbrıs Cumhuriyeti) birden fazla anlaşma imzalandı.

Kıbrıs birkaç yıl içinde, Doğu Akdeniz’deki jeopolitik rolü ve nüfuzu güçlendirilmiş bir “şımarık” devletçiğe dönüştü.

Türk tarafının “mavi vatan” hayallerini sarsmaya yönelik gelişmeler bunlar…

Ama asıl soru şu: ABD “gademici” olarak Kıbrıs’a yerleşirken ülkenin kuzeyindeki “rejim” yerinde durabilecek mi?

ABD “Alın başınızdan beytambal kalsın” diyerek kuzeyi Türkiye’ye bırakır mı?

“Sky News”a açıkladığına göre, Ukrayna Devlet Başkanı Zelensky, Rusya’nın işgal ettiği yerleri Rusya’ya bırakmayı konuşabilirmiş…

Yeter ki elinde kalan topraklar “NATO şemsiyesi” altına alınsın…

Trump’ın yeni projesi buysa, Kıbrıs’ta çok şey değişecek demektir.

Türkiye ve KKTC bu “endişe verici” yeni durumun acaba farkında mı?

Protesto ve kınama demeçleri, bildirileri dışında bir “politika”sı var mı?

Sanmıyorum.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu