Hasan Hastürer

Anılarda yolculuk… Belirsizlik “uyanıklara” yarar…

Yıllar Kıbrıs sorunuyla bağlantılı ne değişim yapıyor? Arşivime biraz da bu nedenle bakarım. 1990’lı yılların ortalarında Almanya’nın Potsdam kasabasında Kıbrıs’la ilgili uluslararası bir atölye çalışmasına katılmıştım. O toplantıdan Kıbrıs sorununun çözümü zor, konu başlıkları üzerinde duruluyordu. Türk askeri varlığı Rum tarafınca çok önemliydi. Güç paylaşımı… Garantörlük… Ben de söz alıp mülkiyet ve toprak konusunu öne çıkardığımda yüzüme manalı manalı bakılmıştı.

Benimkisi bir öngörü değildi.

İnsanların şahsi çıkarlarıyla en önde tuttuğu konuydu benim seslendirdiğim.

Sonrasında hızla mülkiyet ve toprak konusu herkesçe en önemli, anahtar sorun olarak kabul edildi.

23 yıl önce 2 Ağustos 2001’de “Belirsizlik ‘uyanıklara’ yarar” başlıklı yazımı okurlarla buluşturmuştum.

Fazla yorum eklentisi yapmadan o yazımı aynen sizlerle paylaşmak istedim. Okuyun ve zaman tünelinde gidip gelerek sorgulayın…

İşte 23 yıl önce okuyucuya taşıdığım yazım:

***

Belirsizlik “uyanıklara” yarar

 

   “Kıbrıs’ta 1963’lere uzanan bir belirsizlik vardır.

   Belirsizlik her zaman bazı uyanıkların işine yarar. Haravgi Gazetesi’nin geçtiğimiz cuma (27 Temmuz 2001) günü “Vatan Satılıyor” başlığı altında Kıbrıs Rum ve Tük mallarının satılmasını gündeme getirdi.

   Kuzeyde kalan Rum taşınmaz mallarının 1974 sonrası tarihle işlem yapılmasına KKTC’nin yasal düzenlemeleri izin vermiyor.

   Bireyin mülkiyet hakkını ortadan kaldırmak kolay değil. Kuzeyde İskan Topraklandırma ve Eşdeğer Mal Yasası (İTEM) iç gereksinimlerimizin yarattığı baskının bir ürünü olmasına karşılık uluslararası platformda İTEM yasası altında yaptığımız işlemlerin henüz geçerliliği yoktur.

   1974’ün üzerinden geçen 27 yıl, taşınmaz mallarda zamanın doğal değişiminin ötesinde değişime yaşam vermiştir.

   27 yıl önce herhangi bir Rum’a ait arazi üzerine İTEM yasası ile sahip olan biri ev, hotel, işyeri yapmıştır.

   Dahası eşdeğerden sahip olunan bir taşınmaz mal para karşılığı bir başkasına satılmıştır. Hatta birden fazla el değiştiren taşınmaz mallar vardır.

   Rum tarafı, güneyde kalan Türk malları için daha farklı, daha temkinli davranmayı tercih etti. Uluslararası ilişiklerinin bu noktada bir baskı unsuru olduğu kuşkusuz.

   Larnaka’da, Limasol’da, Baf’ta, öteki yerleşim yerlerinde Türkçe sokak isimleri aynen duruyor. Sokak isimleriyle ilgili tabelalar yenilenirken yazım hatası yapılmasına karşılık o isimler politik bir gösteri için dahi olsa kullanılıyor.

   Türk mallarının sembolik kiraları da bir fonda toplanıp yine bu mallar için kullanılıyor.

   Güney’de kalan Türk taşınmaz mallarının tapuda el değiştirmesine kısıtlama getirme çabaları hep vardır.

   Ancak bu çabalar her zaman delinmiştir. Daha 1974’ün hemen sonrası çok sayıda Kıbrıslı Türkün, güneydeki evini, arazisini Rum’a satıp Kuzey’e geldiği hep konuşulur. Rum’a sattığı malı, kendininmiş gibi sunup Kuzey’de de ev, yer sahibi olanlar az değildir.

   Kuşkusuz bu noktada hiçbir taşınmaz mal kaynağı göstermeden Kuzey’de mal mülk sahibi olanlar akla gelip kıyaslama yapılabilir. Bu bir başka yazı ve tartışma konusudur.

   Güney’deki Rum Yönetimi’nin bu noktada işi oldukça zor.

   Türklerin, güneydeki mallarının satışına kısıtlama getirmeye kalktıkları an bu işi savunup, yapanların, “Kıbrıslı Türklere ait malları satarak, vatanı satmayı veya ihanet etmeyi değil, Kıbrıs sorununun çözümü için temel nedenlerden biri olan geri alınamaz özgür mülk edinme hakkını takviye ediyoruz” yaklaşımıyla yüz yüze geliyorlar.

   Güney’deki son genel seçimlerden en büyük parti olarak çıkan AKEL ise bireysel mal alım satımlarına karşı. AKEL’in yayın organı Haravgi’de 31 Temmuz 2001 Salı günü KSEKATHARA (Açıkça) sütununda yayınlanan yorumda şu görüşlere yer verildi:

   “Kıbrıslı Türklerle alışveriş yapan, özgür bölgelerdeki ve işgal bölgesindeki malları satın alan veya satan Kıbrıslı Rum işadamlarının isimlerinin bulunduğu bir liste olduğu anlaşılıyor. Bu alışverişe bir son verilmelidir. Başsavcı Alekos Markidis’in de söylediği gibi bu tür eylemlere izin veren Avrupa mevzuatı ve anayasa olabilir. Ancak zorunluluk hukukunun üstün gelmesi gerekiyor. Devam eden Türk işgali yüzünden uluslararası hukukun en büyük ihlallerinden birinin devam etmesi, Türkiye’nin insan haklarını ve temel özgürlükleri rahatsız edilmeden ihlal etmesi ve bu tür eylemlerin haklı gösterilmesi, bize göre anlamsız ve paranoyadır.  Bu eylemler vatansever değildir ve halkımızın verdiği mücadeleyi sabote etmektedir.

  Hiç kimsenin adı gizlenmeden konunun iyice araştırılması ve her alçağın hak ettiği yere gönderilmesi gerekmektedir.”

   … Dünyanın her yerinde böylesi ortamlar bazı uyanıkların bankalardaki hesaplarını kabartıp, büyütür. Bu konudaki belirsizlik geride kalana dek Kıbrıs’ın iki tarafındaki “açıkgözler” vurgunu vuracaklardır.” (2 Ağustos 2001 – KIBRIS)

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu