Anılarda yolculuk… “Geçmişi tek yanlı hatırlamak ne işe yarar?”

Bugün anılarda yolculuk yapıp, sizlerle paylaşacağım yazım, 1 Aralık 2002’de 23 yıl önce okurlarla buluşturduğum, “Geçmişi tek yanlı hatırlamak ne işe yarar?” başlıklı yazım olacak. Yazıyı okumanızdan önce yorum yapmak istemiyorum. Görüş paylaşmak isterseniz, [email protected] elektronik posta adresinden veya 05338640090 WhatsApp hattından iletebilirsiniz.
***
“BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın taraflara sunduğu Kıbrıs planının barış için tarihi bir fırsat olduğunu ilk günden beri söylüyorum.
En büyük talihsizliğimiz anlaşmayı değil anlaşmamayı başarı sayanların hâlâ en etkili konumda olmalarıdır.
Planın özü kadar zamanlama da çok önemlidir. Hatta planın uygulama takvimini planın iskeleti kadar önemli niteleyenler de var. Bu görüşte olanlara katılıyorum. Ne kadar Kıbrıslı olsak da önce kendimizi düşünmemiz doğaldır. Kıbrıslı Türkler olarak bizler kendi açımızdan bakarken Kıbrıslı Rumlar da kendi açılarından bakacaklardır. Kendi kaygılarımız kadar Rumların kaygılarına da saygım vardır.
Ancak hep altını çizmeye özen gösterdim. Bulunacak çözüm asla taraflardan birinin zaferi olamaz, olmamalıdır. En kalıcı çözüm taraflarca eşit ağırlıkta özümsenecek çözümdür. Bizler de Rumlar da bir bakış açısıyla sevinecekler, bir başka açıdan üzülecekler.
Biz 1974’ten bugüne sahip olduğumuz toprakların bir bölümünü tasarrufumuzdan çıkaracağız, Rumlar da beklentilerinin gerisinde bazı sonuçlara razı olacaklar.
Ne biz her şeyi aynen koruyacağız, ne Rumlar istemlerinin azamisine ulaşacaklar.
***
Dün (30 Kasım 2002) Güney’den Kuzey’e üç Rum gazeteci geçecekti. Önceden yasal bütün işlemlerini yapmışlardı.
Barikata geldikleri zaman kendilerine mutlaka eşlik etmesi gereken Enformasyon Dairesi görevlisinin hasta olduğu, gelemeyeceği bu nedenle de Kuzey’e geçemeyecekleri bildirildi. Beni aradılar, gittim ilgilendim ancak barikat demirinin kuzeyine geçmelerine çabam yetmedi.
Gelenlerden biri profesyonel fotoğrafçı Katia Chiristodolu’ydu. Barikatı geçemediler ama getirdikleri hediyeyi bana verdiler. Arabaya girer girmez açtım. Hediye Katia Chiristodolu’nun “BY THE HAND OF ATTILA” isimli giriş yazılarının dışında fotoğraflardan oluşan kitabıydı. Kitapta Lefkoşa’daki yeşil hat boyundan, kapalı havaalanından, sınır eylemlerinden resimler var.
Fotoğraflar birbirini bütünleyip mesajı kolay anlaşılır kılıyor. Lefkoşa’da 1963’ten beri var olan yeşil hat, sanki de 1974’te oluşmuş gibi “Attila Hattı” olarak isimlendiriliyor.
Katia Chiristodolu’nun barışçıl yanının ağır bastığını biliyorum. Ama kendi seçtiği görüntülerden oluşan kitabı yakınlaşmaya hizmet etmiyor. Fotoğraflara bakarken bir şeyi fark ettim. Aynı fotoğraflar Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlara aynı şeyleri anımsatmıyor.
***
1963’te de ben ailemle göçmen oldum. K. Kaymaklı’daki evimizi EOKA’cı Rumlar önce talan etti, sonra da yakıp yıktı.
1963 – 1974 arası EOKA’cıların saldırılarıyla ortaya çıkan insanlık dışı görüntülerle Katia Chiristodolu’nun kitabı gibi onlarca, hatta yüzlerce yapmak mümkün… Ancak bunlar neye hizmet edecek?
Ben geçmişi unutalım demiyorum. Hatırlayalım, ama bir daha yaşamamak için hatırlayalım.
İlle de bu acıları gelecek kuşaklara taşımak istiyorsak, her iki tarafın acılarını ortak kitaplarda toplayalım.
Her iki toplumun kayıp kişilerini bir kitapta buluşturalım. Şehitler anıtı yapacaksak, ortak şehitler anıtı yapmayı bile düşünmeliyiz.
Eğer geçmişi bir daha yaşamak istemiyorsak yılda bir günü birlikte, örneğin, “BİR DAHA YAŞAMAYALIM” diyerek geçmişin muhasebesine ayıralım.
Geçmişin acı olaylarını düşmanlığı değil barışı besleyecek şekilde yorumlayalım.
***
Katia Chiristodolu’nun bir fotoğrafını köşeme aldım. Bu resmin yanına, “Save the key. It is the key to the house. When you go back, unlock…” (Evin anahtarıdır. Döndüğün zaman açmak için sakla…) diye yazılmış. Bu resim aslında “Bütün göçmenler evlerine dönsün” isteminin fotoğrafıdır. Halbuki iki bölgeli iki toplumlu çözüm ilkesi benimsendiği günden beri bunun olmayacağı biliniyordu.
Karşılıklı büyük hatalar yaptık. Bunun bedeli ödenecek. Bu bedelin bir parçası bazı hakların, özgürlüklerin kısıtlanması, bazı değerlerden fedakarlık yapılmasıdır.
…. Sevgili Katia, bu cennet parçası adada huzur içinde yaşamak istiyorsak geçmişin acı anılarını tek yanlı hatırlamadan vazgeçip unutmak ve her türlü değeri paylaşmak zorundayız. Bunu yapamazsak çözüm bulunsa da barış her zaman bizlere Kaf Dağı’nın ardı kadar uzak olacaktır.” (1 Aralık 2002 – KIBRIS)