Anılarda yolculuk… “Meclisin kararı üzerine”
Kıbrıs konusu, gündemimizin “favori” maddesidir. Zaman zaman çözüm umutları alevlenir. Meclisimizde, kararlar üretildi. O kararları ne işe yarar? Bir işe yarar mutlaka… Bugün anılarda yolculuk yapıp, 6 Aralık 2004’te “Meclis kararı üzerine” başlıklı yazımı sizlerle buluşturuyorum. Yorum sizin..
***
“Cumhuriyet Meclisi, 2 Aralık 2004, Perşembe günü, önceden gündeminde olmamasına rağmen büyük bir hızla Kıbrıs konusunda bilinen kararını üretti.
Kararın içeriğindeki detay bir yana, kararın özü ertesi günü basında yer alan şu paragraftaydı:
“Cumhuriyet Meclisi, Türkiye’ye Kıbrıslı Rumların yönetimindeki “Kıbrıs Cumhuriyeti”ni tanıma koşulunun dayatılmasının çözüme engel olacağını vurguladı. Mecliste oybirliğiyle alınan bir kararla Türkiye’nin “Kıbrıs Cumhuriyeti”ni değil, Kıbrıs Türk halkının da siyasi eşit olarak içinde yer alacağı yeni bir ortak yapıyı tanıması çağrısında bulunuldu.”
Kararın hızı ve amacı, ertesi gün anlaşıldı.
Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, Başbakan Mehmet Ali Talat ve Başbakan Yardımcısı Serdar Denktaş, Ankara’ya uçup Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile bir araya gelip gelinen aşamaya değerlendirdiler.
Meclis kararı Ankara’ya giden heyetin elini güçlendirmiş, dahası Ankara’ya Baba Denktaş’ın bildik yaklaşımlarıyla baskı uygulayıcı bir karar olmuştu.
Denktaş, Ankara dönüşü örgütleri bu karara sahip çık çağrısı yaptı. Emekli Mücahitler Derneği ilk desteği verdi. Arkası da gelecek.
***
Meclisin Kıbrıs konusunda ciddi anlamda özümseyerek ortak karar vermesinden kimse rahatsız olmaz. Ancak bu ciddi ve uzun vadede partilere ve topluma rehber olacak bir içerikte olmalıdır.
Mecliste temsil edilen siyasi partilerin vekilleri, Nuri Çevikel hariç bu karara imza attı. Bu partilerin Kıbrıs konusundan ortak noktada buluştuğu sonucu çıkabilir mi?
Aslında bu kararın içeriği böyle bir sonuç mesajı veriyor.
Ancak partilerin uzlaşısında en önemli etkenlerin başında kararın habere konu olan özüydü. Karardan dünyaya pazarlanan da bu oldu. Serdar Denktaş’ın AD-HOC Komitesi’ne sunduğu taslak metnin değişimine ses çıkarmaması da bunun göstergelerindendir.
Bir belge olsun diye taslak ve karar metinlerini sizlerle paylaşmak istedim.
***
İşte Serdar Denktaş’ın taslak öneri metni:
“24 Nisan referandum sonrasında yaşanan gelişmeleri yakından takip eden KKTC Meclisi, son yıllarda Türkiye’nin en önemli projesi olarak kabul edilen AB üyeliği sürecini de hassasiyetle izlemektedir.
Türkiye Cumhuriyeti ile AB arasında müzakerelere başlama tarihinin verileceği 17 Aralık 2004 zirvesi öncesinde 24 Nisan referandumunda ‘hayır’ oyu vererek Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Türkiye tarafından tanınması fırsatını yitiren Kıbrıs Rum yönetimi, işgal altında tuttukları ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’nin, AB üyeliğini kullanmak suretiyle, Türkiye tarafından yasal olarak tanınmasını sağlayarak, Kıbrıs Türklerini adada azınlık ve Türkiye’yi işgalci konumuna sokma uğraşı içerisindedir.
Kıbrıs Türklerini hiçbir şekilde temsil etmeyen ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Türkiye tarafından tanınması, yıllardır demokrasi, özgürlük ve barış mücadelesi veren halkımızın mücadelesini hiçe saymak olacaktır. Kıbrıs sorununun iki bölgeli, iki toplumlu ve siyasi eşitliğe dayalı çözüm modelini imkansız hale getirmeye yönelik bu girişim, Kıbrıs’ta iki halk arasında birçok hukuksal ve siyasal sorunların ortaya çıkmasına da neden olacaktır.
Kıbrıs Türk halkı 24 Nisan referandumuyla bütün dünyaya ve de özellikle Rum tarafına çözüme hazır olduğunu göstermiştir. BM’nin ve AB’nin onayladığı çözüm modelini ise reddeden Kıbrıs Rumları olmuştur.
AB’nin bu gerçekleri göz önünde bulundurarak Kıbrıs’ta geriye dönüşü veya tamiri imkansız sorunlar yaratılmasına fırsat vermemek için Kıbrıs Rum yönetiminin bu çılgınca isteğini dikkate almayarak Türkiye Cumhuriyeti’nin başvurusunu bütün diğer ülkelere uyguladığı gibi, sadece Kopenhag ve ekonomik kriterler çerçevesinde değerlendirmesini beklemekteyiz.
KKTC Meclisi, bugün AB’ye yapmakta olduğu çağrı ile Kıbrıs’ta bulunabilecek bir çözüme yapacağı katkıyı da göz önünde bulundurarak Türkiye Cumhuriyeti’ne işgal altındaki Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanıma baskısının kabul edilmez olduğunu vurgular ve 17 Aralık tarihinde Türkiye ile müzakerelere şartsız olarak başlama tarihi verilmesini desteklediğini beyan eder.”
***
İşte oybirliğiyle kabul edilen karar:
“Kıbrıs sorununa karşılıklı kabul edilebilir bir çözüm gelmesi için BM gözetiminde sürdürülen görüşme süreci sonunda Kıbrıs Türk halkı, 24 Nisan referandumu ile çözüme hazır olduğunu bütün dünyaya göstermiştir. Ancak 24 Nisan referandumunda ağırlıkla “hayır” kararı veren Kıbrıs Rum halkının tavrı nedeni ile Birleşmiş Milletler’in ve AB’nin de desteklediği Annan Planı yaşama geçmemiştir.
Bu aşamada, Kıbrıs Türk halkı çözüm sürecinin gelişmesi ve Kıbrıs sorununun bir durgunluğa sürüklenmemesi tutumundadır. Bu bağlamda, Türkiye’ye AB sürecinde, Kıbrıs Rumlarının yönetimindeki Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanıma koşulunun dayatılması, Kıbrıs’ta birçok yeni hukuksal ve siyasal sorunların da ortaya çıkmasına yol açacaktır. Kıbrıs Türklerini hiçbir şekilde temsil etmeyen, Kıbrıs Rumlarının yönetimindeki Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Türkiye tarafından tanınması, yıllardır demokrasi, özgürlük ve barış mücadelesi veren halkımızın mücadelesini yok saymak ve çözümü daha da zorlaştıracak gelişmelere imkan yaratmak olacaktır.
Bu aşamada; KKTC Meclisi, Kıbrıs sorununun BM çerçevesinde iki bölgeli, iki toplumlu ve siyasi eşitliğe dayalı çözüm modelinin önünde engel gördüğü bu talebin yanlışlığına işaret eder; çözüme en erken bir zamanda ulaşılması için gereken bütün girişimlerin yaşama geçmesi çağrısını yapar.
KKTC Meclisi, bölge ve dünya barışına katkı yapacak önemli olgunun, 1960 Ortaklık Antlaşmalarına aykırı olan, Kıbrıs Rumlarının yönetimindeki Kıbrıs Cumhuriyeti’nin değil, Kıbrıs Türk halkının da siyasi eşit olarak içinde yer alacağı yeni ortak yapının Türkiye tarafından tanınması olduğunun altını çizmeyi tarihsel bir görev sayar.
KKTC Meclisi, Kıbrıs Türklerinin Kıbrıs sorununu doğrudan ve dolaylı ilgilendiren bütün gelişmelerin en az Kıbrıs Rum yönetimi kadar esas taraflarından biri olduğunu, bütün dünyaya bir kez daha vurgular.” (6 Aralık 2004 – KIBRIS)