Asgari ücretin sırtındaki yük… Ve hayat pahalılığı ödeneği çare değil…
Asgari ücretin belirlenmesinin en önemli tetikleyicisi, hayat pahalılığıdır.
Hayat pahalılığı ödeneği asla çare değildir. Bunu dünyanın en itibarlı ekonomistleri de kabul ediyor.
Akademik ortamda yıllardır bu anlatılıyor.
Ancak hayat pahalılığı, ya da enflasyon, bir anlamda paranın satın alma gücünün gerilemesidir, erimesidir.
Satın alma gücünün yerine gelmesinin, araçlarından biri hayat pahalılığıdır. Ne zaman bu konu gündeme gelse, altını çize çize anlatmaya çalışırım.
HAYAT PAHALILIĞI, MAAŞ, ÜCRET ARTIŞI DEĞİLDİR. BİR ANLAMDA KAYBEDİLEN EŞEĞİN BULUNMASI HAMLESİDİR.
Şimdiye kadar eşeğin, kaybedildiği gibi bulunduğu da görülmemiştir.
***
Hayat pahalılığı ödeneğinin anlamını en iyi bilen, ancak, bilmezlikten gelenler yoğun tüketim maddelerinde kontrolünü elinde tutanlardır.
En genel anlamıyla çarşı, daha hayat pahalılığı maaşlara yansırken hatta yansımadan, raflardaki etiketler, pek çok hizmet sektöründe tarifeler yükselir.
Dar ve sabit gelirlerin, cebine para daha girmeden, birilerinin eli, emekçinin cebinde hazır beklemektedir.
***
Mevcut hayat pahalılığı ödeme yöntemi, kısır döngünün çok da işe yaramayan bir uygulamasıdır.
Dar ve sabit gelirlilerin satın alma gücünün korunmasını savunan herkes gibi bu satırların yazarı olarak ben de hayata pahalılığı ödeneğinin derin yılda üç kez, her uygulanmasını savunurum.
Halbuki, en doğru en verimli olan, fiyat denetimiyle, hayat pahalılığının hissedilmeyecek kadar düşük düzeylerde kalmasıdır.
Hade bunun çok yaygın uygulanamadığını düşünelim.
En azından mutfağın temel tüketim maddeleri ve öteki yoğun tüketim maddeleri denetlense, insanların pahalılıkla ilgili şikayetleri bu düzeyde olmayacak.
***
Sağlıklı, toplumcu ve çok yönlü pozitif düşünce sahibi ekonomistlerin önerisi bu yöndedir.
Liberal, serbest piyasa ekonomisinde, herkesin istediğini yapma özgürlüğü olamaz. Hele bizim gibi toplumlarda, -ki yakın geçmiş kadar bir zaman geçmişine kadara yaşama tutunmak için survivor hayatı süren bir toplumda- fedakarlığın, verilen mücadelenin bedeli, insanların pahalılık karşısında çaresizlik hissetmesi değildir.
Hükümet, hayat pahalılığını verirken gerçek anlamda piyasayı denetlemeyi de başarmalıdır. Aksi halde dar ve sabit gelirlilerin aldıkları maaşlar, ücretler, çok değil 20 tüccarın cebine gidecek, onlar mutlu olacak.
***
Yeri mi değil mi bilmem, ama bu noktada yazmak isterim… Piyasada harcanan paranın en az yüzde sekseni, 15 – 20 patronun cebine gider ya. Bunların ortak özelliği, toplumcu düşünceden uzak, kendilerinin dışında kimseye sosyal sorumlulukla bir kuruş katkı yapmamalarıdır.
Muhasipleri aracılığıyla istedikleri kadar da vergi verirler… Böyle olunca bu düzen, onların için ŞEKER LOKUM, BALLI BÖREK, BAFIN GALOMRAMASI, ŞAMMALİSİSİ GİBİDİR.
***
Bir de asgari ücrete yüklenen yük meselesi var. Pek çok ceza nitelikli uygulamanın parasal karşılığı asgari ücrete endekslendi. ‘Pire ısırdı, çık yukarı’, misali asgari ücret arttı mı, trafik cezalarından, çevreyle ilgili suçlara kadar pek çok başlık altında cezalar artıyor. Elbette cezalar caydırıcı olacak. Ancak bizde bakın, trafik denetimlerinde bile amaç, ceza üzerinden gelir elde etmek gibi.
Bu bağlamda zamlar eleştirilecek olsa, suçlu ‘ASGARİ ÜCRET’ gösterilir.
Ne diyeyim? Burası Kuzey Kıbrıs…