Hasan Hastürer

Dur g…m, yer edeyim ben sana neler edeyim…

 Yazımın bütünlüğüne en uygun başlığı düşündüm, düşündüm, düşündüm. Sonunda azıcık argomsu olsa da, terbiye sınırları dışına çıkmadığıma inanıyorum. Yoksa bu başlığı asla kullanmazdım.

   Hem biz Kıbrıslılar, azıcık küfürlü konuşmuyor muyuz? Ben de Kıbrıslı Türk olduğuma göre, kültürel alışkanlıklarımıza uygun hareket etme hakkına sahibim.

                                                                           ***

Tırnak içinde, “Kıbrıs Cumhuriyeti”, Avrupa Birliği’ne üye olurken 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nı Brüksel’deki AB merkezine mutlaka vermiştir.

Bilmeyen AB yetkilileri zahmet edip o anayasayı okusa, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin anayasal kimliğinin bozulmuş olduğunu bir okuma da anlayacak. Güneydeki yönetim, AB üyeliğinde sahip oldukları hakları, yüzde yüz kendi çıkarları için kullanır.

***

En son Rum Temsilciler Meclisi Başkanı Annita Demetriou, AB ülkelerine bir mektup gönderip, kendine göre Türkiye’nin Avrupa, Savunma ve Planlamasına, katılması konusunda uyarılarda bulundu.

O uyarıları yaparken bakınız ne dedi?

   “Türkiye, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne tam saygı duymalı. Kıbrıs sorununa kapsamlı bir çözüm yolunda önemli ve kanıtlanmış ilerleme sağlanmalı. Avrupa Birliği’nin değer ve ilkelerine tam uyum ve saygı sağlanmalı. Bunlar olmazsa Türkiye’nin Avrupa savunma ve güvenlik planlamasına katılması engellenmeli…”

                                                             ***

Bu satırları okurken ister istemez, 10 – 11 Aralık AB Helsinki zirvesine gittim.

Türkiye-AB ilişkilerinin dönüm noktası, 10-11 Aralık 1999 tarihlerinde Helsinki’de yapılan AB Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi’dir. Helsinki Zirvesi’nde Türkiye’nin adaylığı resmen onaylanmış ve diğer aday ülkelerle eşit konumda olacağı açık ve kesin bir dille ifade edilmişti.

Başbakan rahmetli Bülent Ecevit, 10 Aralık 1999 Cuma akşamı Helsinki’ye özel uçakla hareketinden önce, Ankara’da yaptığı konuşma anımsanması gerekecek kadar önemlidir. Çünkü Türkiye, AB’ye aday ülke statüsü kazanırken, AB bir anlamda çözüm olmasa da Kıbrıs’ın AB üyesi olabileceği de kararlaştırılmıştı.

Ecevit, o akşamki konuşmasında, “Kıbrıs’la ilgili görüşmelerden bir sonuç alınmaması durumunda dahi, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Kıbrıs adı altında Avrupa Birliği’ne üyelik işleminin uygulanabileceği izleniminin verilmesi ise çok sakıncalıdır. Bu konudaki görüşümüz herkes tarafından bilinmektedir. Bu tutumumuz değişmeyecektir. Kıbrıs’ta iki ayrı devlet bulunduğu gerçeği hiçbir şekilde inkâr edilemez. Türkiye ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasındaki özel ilişki ve bağlar, Avrupa Birliği’nin Kıbrıs konusunda izleyeceği tutuma paralel olarak gelişmeye devam edecektir” demişti.

***

10 – 11 Aralık 1999 Helsinki zirvesi sonrası yapılan açıklamanın Türkiye başlığının girişindeki üç cümlede şunlar vardı: “Avrupa Konseyi (AB Devlet/Hükümet Başkanları), Komisyon’un İlerleme Raporu’nda işaret edildiği üzere, Türkiye’de son zamanlarda yaşanan olumlu gelişmeleri ve ayrıca Türkiye’nin Kopenhag kriterlerine  uyum yönündeki reformlarını sürdürme niyetini memnuniyetle karşılar. Türkiye, diğer aday devletlere uygulananlarla aynı kriterler temelinde Birliğe katılması mukadder bir aday devlettirDiğer aday devletler gibi Türkiye de, mevcut Avrupa Stratejisi’ne istinaden, reformlarını teşvik etmeye ve desteklemeye yönelik bir katılım öncesi stratejisinden istifade edecektir.”

***

Peki Kıbrıs’la ilgili neler yazıyordu?

   “9.(a) Avrupa Konseyi, 3 Aralık 1999 tarihinde New York’ta Kıbrıs meselesinin kapsamlı çözümüne yönelik olarak başlatılan görüşmeleri memnunlukla karşılar ve Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri’nin bu süreci başarıyla sonuçlandırma yönündeki gayretlerine güçlü desteğini ifade eder.

   (b) Avrupa Konseyi, siyasi bir çözümün Kıbrıs’ın Avrupa Birliği’ne katılımını kolaylaştıracağının altını çizer. Üyelik müzakerelerinin tamamlanmasına kadar kapsamlı bir çözüme ulaşılamamış olursa, Konsey’in üyelik konusundaki kararı, yukarıdaki husus bir ön şart olmaksızın verilecektir. Bu konuda Konsey, tüm ilgili faktörleri dikkate alacaktır.”

***

Sonuç… Çözüm olmadan Kıbrıs üye yapıldı. Devamında Türkiye’nin önüne sürekli Kıbrıs’la ilgili MOLOZ YIĞMALARI yığılıyor.

Kimse alınganlık göstermesin, bu durum, o yıllarda, Türk dış politikasının Kıbrıs’la ilgili, öngörü yetersizliğinin ürünüdür. Rum tarafı, başlıktaki gibi, AB, üyeliğine iyice yerleştikten sonra, AB karar mekanizmasından yararlanarak akıllarınca Türkiye’ye sorun yaratıyorlar.

… Bu içten gelen tavırları mı? Değil. Yüzeysel, içe dönük popülist politikalarının ürünüdür.

   Olmaz ama, Türkiye, “Ben AB defterini kapattım” dese, arkasından en önde koşacak olan Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimidir.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu