Hasan Hastürer

Her anı, sevgiyle harmanlayarak yaşayabilsek…

Bu gün 14 Şubat Sevgililer ya Sevgi Günü.

Bir insan için en büyük şans, çıkarsız sevgiyi doya doya yaşamasıdır.

Ne kadar acıdır, en büyük sahtekarlıklar bile sevgi gömleği giydirmeye çalışanlar var.

Dün savrultulu bir günde diye bilirim. Farklı konular. Kimisi keyifli, kimisi keyifsizliğin daniskası..

Akşam 21.56… Yazıma başladım…  Önce bilgisayar bana ben bilgisayara baktım.

Sevgi sahtekarlığı üzerine daha çok yazmak istedim önce. Üçüncü cümleyi yok yere yazmadım.  Neyse uzatmayım. Geçeyim burayı. Bugünlük geçiyorum ama bir gün mutlaka yazacağım bir konu var. Benden önce başka arkadaşlar yazsa da ben yazma hakkımı koruyacağım.

***

Anımsadığım ilk çocukluk günlerimden bugüne süratle düşündüm ya da yaşadıklarımı bir film gibi oynattım gözlerimi kapatıp  dün akşam..

1958’lerden bugüne yaşadığımız toplumsal travmaları bir bir düşündüm.

Dünyanın hangi toplumu buna dayanabilirdi?

Kimse dayanamazdı.

Yıllardır ayağımızı adam gibi yere basamadık. Geride kalan zaman dilimi hep yitirilmiş olarak yazıldı belleğimize. Yaşadığımız günde huzura, mutluluğa, güvene, sevgiye, sevgiliye adam gibi  bir dokunma şansımız bile olmadı. Geleceği düşündüğümüz zaman ise ekran tamamen kararmıyor mu?

Mantığımız, “Bu böyle gitmez. Kendinize gelin” diyor. Demesi kolay. Ama, boş verin içi boş yaldızlı lafları yaşamın gerçekleri huzuru, mutluluğu, güveni bize Kaf Dağı’nın ardı kadar uzak kılmış.

Andre Gide’nin ünlü romanındaki vurguyu toplum olarak da birey olarak da yaşıyoruz. Dar Kapı’da sıkışıp kaldık.

Kuşkusuz yıllar öncesine göre toplumsal yaşamımızda bazı değişiklikler vardır. Ancak değişiklik özde değil, üniformadadır. Etrafınıza bir bakınız üniformalar değişmiştir. Ama kafalar değişmediği sürece üniformanın değişiminin ne manası vardır?

Zaman durup bizim için beklemiyor.

Ömrümüz akıp gidiyor.

*      *       *

Hep anımsarım ve anımsatmayı severim.

Yıllar evvel  Ayşe Arman, psikiyatrist Cem Mumcu ile aşk üzerine konuşmuştu. Herkesin yaşamında tanımlamakta zorlandığı sevgi kökenli bir duygu fırtınası vardır.

Hep tartışılır. “Kim daha fazla sever, ya da sevgi mi aşk mı?” diye.

Arman, “İnsan aşık olup olmadığını nereden anlar?” diye sormuştu. Mumcu’nun yanıtı şöyleydi: “Kontrolsüzlük duygusu başladıysa, hakikaten bir sürü şeyi hesap edemeyecek bir hale geldiyse, kendi kendini yemeye başladıysa, statüsünü bile riske atabilecek şeyler yapıyorsa… O daha bir aşktır. Öteki “Aşk değildir” demiyorum. Sadece bir derecelendirme yapıyorum.”

Aşkın yaşı yok dense de var aslında… Kuşkusuz her yaşın kendine özgü bir güzelliği vardır. Ama en güzel duygularla en erken buluşup en uzun süre yaşamak herkesin ortak istencidir.

   Biz Kıbrıslı Türkler hep halimize şükrede şükrede buralara geldik. Bazıları kızsa da gerçekten “mandra” yaşamına yıllarca mahkum edildik.

   Kollarımız sevgiliden önce ikinci dünya savaşından kalma piyade tüfeklerine sarıldı. Bu bizim tercihimiz miydi? Hayır değildi. Şartlar öyle oluştu, ya da oluşturuldu.

   Kısacası ömür yolculuğunda yolun yarısını çoktan geride bırakan bizim kuşak dahil büyük çoğunluk yaşayamadığı yıllarının da hesaplaşmasını yapıyor. Hem geri gelmeyeceğini bilerek.

   Gazetelerdeki ölüm ilanlarını bakınız Azrail 40’lı 50’li, hatta daha genç yaşlardaki insanların kapısına dayanıyor. Azrail’in beklenmedik ziyaretinin geçmişi vardır.

   Ne çocukluğumuzu, ne gençliğimizi ne sonrasını adam gibi yaşayabildik. Dün kendimizi için kaygılar yaşarken şimdi çocuklarımız, torunlarımız  için kaygılar yaşıyoruz. İşimiz çok zor ama, başarıp bu koyun gibi güdülmekten kurtulamazsak, ağlayarak geldiğimiz dünyadan, son nefesin eşiğine kadar  yine ağlayarak göçüp gideceğiz.

*        *        *

.

Sevgililer Günü’nde, gerçek sevgiyle sarılacağınız bir sevgiliniz varsa ne mutlu size. Sevginin ve sevgilinizin değeri bilin.

Sevgide cömert, sevdiklerinizi kırmada olabildiğince cimri olmayı başarabilirseniz gerisi kolay. Hayat, ikinci kez yaşanması imkansız anlardan oluşur…

Her anı, sevgiyle harmanlayarak yaşamayı deneyelim. Ne kadar çok başarırsak, o kadar mutlu olacağız. Şartlar çok ağır olabilir. En ağır koşullarda sevgimizi canlı tutabiliyorsak, tamamdır… Gerisini boş verin.

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu