Her sorunun, bir çözeni bulunur…
En çok hayret ettiğim nedir bilir misiniz?
Kıbrıs sorununu yaşı, başı, yakınlığı nedeniyle çok iyi bildiğini sananların, bunca yıldan sonra sorunun nasıl çözüleceğini bilmezlikten gelmelerine.
Tanımladığım tipteki insanların yaklaşımlarını, genelde inanmadan, basma kalıp tavırlar olarak algılarım.
***
Sona bırakmadan, “Sen biliyor musun ?” sorusuna yanıt vereyim.
Evet biliyorum. Kıbrıs sorununda müzakere edilmemiş konu yoktur. Eksik olan eş zamanlı iradeye ortaya konulmasıdır.
Eğer Türkiye ve Yunanistan ve de özellikle ABD, çözümün zamanlamasında anlaşırsa, Kıbrıs sorununda çözüm en çok bir hafta içinde imzalanacak hale gelir. Ersin Tatar ve Nikos Hristodulidis de imzalar. Dahası 2004’te taraflara kendi kaderlerini belirleme hakkı olan ayrı ayrı referanduma, bu kez gidilmeme olasılığı da yüksek olur.
***
Zaman tünelinde geriye doğru yolculuk yapayım.
Denktaş ve Klerides ikilisi aslında çözüme ulaşmak için ilk bakışta en uygun isimdi.
Denktaş ve Klerides, neredeyse ömürlerinin dörtte üçünü, Kıbrıs sorununa çare bulmak için görüşme masasının ters taraflarında yüz yüze geçirmişlerdi.
Her ikisi de, Kıbrıs sorunundaki konumları nedeniyle karizma sahibi olmuşlardı.
Her ikisi de, Kıbrıs sorununun geçmişini, tarihini adları gibi biliyordu.
Ancak önemli olan Kıbrıs sorununun geçmişini bilmek değil, Kıbrıs’ta taraflarca kabul görecek, yaşayabilir bir çözümü bulma becerisini gösterebilmekti.
Dünyanın herhangi bir köşesinde, herhangi bir üniversitesinde Kıbrıs sorunu ile ilgili konferans verilecekse Denktaş ve Klerides biçilmiş kaftandı, ancak sıra çözüme gelince başaramadılar.
***
Denktaş ve Klerdis’ten sonra Kıbrıs sorunu müzakere masasında, her iki taraftan farklı liderler buluştu.
Çözüme çok yaklaşıldığı anlarda bir biçimde masa devrildi. Deviren ve umutları hançerleyen de Rum tarafı oldu.
Unutmadan yineleyeyim Kıbrıs sorunu Kıbrıs Türk ve Rum liderlerinin inisiyatifine terk edilecek bir sorun değildir.
Kıbrıs adasının stratejik konumu, Türk-Yunan ilişkilerindeki dengede taşıdığı ağırlık dahil, pek çok yaklaşım, Kıbrıs sorununu, bizim istediğimiz gibi çözme ya da çözmeme hakkımız önünde engeldir.
Ancak adadaki ana iki tarafın anlaşmaya yakın ya da uzak oluşu, etkin dış güçlerin hesaplarını, ya kolaylaştırır ya da zorlaştırır. Bu nedenle görüşme masasında çözüme yakın oluş için, etkin dış güçlerin hesap ve beklentileriyle yakınlaşma neredeyse koşuldur. Beğenelim ya da beğenmeyelim bu gerçektir.
***
Yıllar evvel Kıbrıs sorununu çok iyi bilen batılı bir diplomat şunları söylemişti:
“Uzun süren anlaşmazlıklarda tarafların çözüm modeli şekillendirmesi zorlaşır, hatta olanaksız olur. Çünkü karşı taraftan gelen en yapıcı öneri bile, kuşkuyla karşılanıp reddedilir. Bu durumda görev üçüncü tarafa düşer. Üçüncü tarafın masaya getireceği çözüm paketinin reddi sanıldığı kadar kolay olmaz. Bunu yapan dünyanın etkili devletlerini karşısına alır. Bu da kolay değildir.”
Bu görüş bugün için de geçerlidir.
***
Haklarımızı, toplumsal, ulusal çıkarlarımızı korumaktan asla vazgeçmeyelim.
Bu arada, hedefimize ulaşmak için tek yanlı çıkar analizleri yanında, ortak çıkar analizlerini de başarıyla yapmak gerektiğini aklımızı ön tarafında tutalım.
… Ve unutmayalım… HER SORUNUN, BİR ÇÖZENİ BULUNUR.