Hasan Hastürer

Herkes ahmak, onlar açıkgöz…

Ciddi anlamda derin derin üzülüyorum toplumsal halimize.

Biz bu değildik.

Annemden babamdan dinlediklerimi anımsıyorum.

Kendimi bildiğim günden bugüne geçen dönemi çok çok iyi anımsıyorum.

Biz asla bu değildik.

K. Kaymaklı’da Huriye abamız vardı. Köydeki toplumsal dayanışmanın simgesiydi. Laf ola başının üzerinde duran çarşafını savura savura iyi günde kötü günde herkesin yanı başındaydı.

Demokrasimiz, insan haklarımız sürekli kan kaybedecek şekilde yara aldı. Ancak hiçbir dönemde bugünkü gibi olmadık.

Ne olduysa 1974 sonrası oldu, dersek kimse yanlış anlamasın. 15 Temmuz’da Makarios’a karşı düzenlenen darbe bahane oldu Türkiye, Garantörlük hakkını kullanıp, 20 Temmuz Barış Harekatını gerçekleştirdi. 2. Barış Harekatı sonrası iki bölgeli iki toplumlu yapı oluştu.

En başta can güvenliğimiz sağlandı mı? Sağlandı…

Ancakkkkkk….Rum’un ganimeti “beddualı” bir şekilde gelip üzerimize çöktü.

Yokluğu, zorluğu, felaket günlerini paylaşan bizler “varlığı” aynı adaletle paylaşamadık. Haksız paylaşım ve bozuk düzenden çıkar elde etme, birçok değerimizi yerle bir etti.

Saygı ve sevginin s’si kalmadı. En büyük meziyetimiz bir birimizi birilerine jurnallemek oldu.

Yıllar evvel bir okurumdan gelen mesajda endişeler dile getirildikten sonra devamı şöyle gelmişti: “Yazılanlar, söylenenler ya da söylenmeyenler bir yana, düşünce özgürlüğüne gösterilen saygısızlığın nedenlerini biliyor, sıkıntıları anlıyorsunuz mutlaka…”

Yanıtım, birikmiş öfkemin ürünüydü. “Hayır bilmiyorum, ben salağım anlamıyorum!”

Gerçekten bilir olmama rağmen, bilmek anlamak istemiyordum. Çünkü bilip, anladığınız oranda, ruhunuzda, yüreğinizde yük daha da artıyordu.

Durum daha kötüye gitti, daha iyiye gitmedi, gitmiyor…

Toplum olarak bunaldık.

Toplumsal sağlığımızın resmen bozuldu.

Bu satırların yazarı olarak bu toplumda isminin önüne “Sayın” sözcüğünü gönülden koyacağım insan arıyorum. Özellikle politika arenasının etkili isimlerini gözümün önünden geçiriyorum. İlaç için isim bulmakta zorlanıyorum.

Biz bu değildik!

Bütün kurumlarımız, bütün değer yargılarımız yıkıldı, yok oldu, gitti…

Bazıları inanılmaz bir “salak açıkgözlüğü” sergiliyor. Herkes ahmak, onlar açıkgöz…

Bir tek yargı, zaman zaman küçük sarsıntılar geçirse de, hala ayakta. Yargı dünyasında yargının namusunu, bilinçli olarak koruyabilenler hâlâ çok ciddi çoğunlukta.

Kuşkusuz yargı dendi mi aklımıza mahkeme salonu, hakimler geliyor. Halbuki yargı, adalet, günlük yaşamın her anında, her kademede olmalı.

   Vatandaş her türlü uygulamada, hakkaniyetten, liyakat uygulamasından, adaletten kuşku duymamalı. Bizde, kağıt üzerinde her şey tamamdır… Ama, sadece kağıt üzerinde…

Bu düzende, testiyi dolu getiren de, boş getiren de bir olsa, neyse, boş getirirken testiyi kıranlar daha değerlidir.

New York’ta BM Genel Sekreteri Guterres’in davetiyle Ersin Tatar ve Nikos Hristodulidis’in yemekli buluşmasından sonra, Kıbrıs sorununda tarihi bir dönemece daha, ya girdik, ya da girmek üzereyiz. Toplumsal birlik, beraberliğe her zamankinden fazla ihtiyacımız vardır.

Buna rağmen sihirli eller toplumsal birliktelikte, toplumsal huzur ve barışta, üst üste kalan birkaç tuğlayı da devirmek istiyor sanki de?

   “Dünyanın gözü üzerimizde” dersem, bazıları, “abartma” diyebilir… Herkes şunu bilsin. Büyük devlet dediğimiz tüm devletlerde, görevi Kıbrıs’la yakından ilgilenmek olan kişiler var. Kıbrıs konusunun ne olacağı merak edilirken, toplumsal bünyemizde yaşananlar sandığımızdan fazla, özenle izleniyor.

… Nereden gelip, konumumuza, nerede bulunduğumuza ve gidişatımıza yoğunlaştığım zaman toplumsal barış, demokrasi, insan hakları ve hoşgörü bakımından ne kadar kötü bir görünüm içinde olduğumuzu, gözlüğe gerek olmadan net olarak görüp, üzüntüyle sarsılıyorum.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu