Hiçbir olumsuzluk, akşamdan sabaha olmuyor…
Bir bayram daha geride kaldı.
“Bayram bahane, sohbetler şahane” olmadı.
“Bayram bahane, verimli sohbetler yapma fırsatı şahane”, dersem çok daha doğru olur.
İletişim ağımın içinde, Kıbrıs Türkünün altmış hatta yetmiş küsur yılını yaşayarak bilen insanlar da var . Hem de iletişim kaliteleri eksiksiz.
İsim verip, yazdıklarıma yorumla bile olsa, adres göstermek istemem.
Bayramın son günü de böyle bir sohbet yaptım.
Daha sohbetin başında son zamanların en yaygın en çok kullanılan cümlesi: “HİÇBİR ZAMAN, BU KADAR KÖTÜ OLMADIK.”
Bunu söyleyenlerin çok büyük çoğunluğunun, gereksinimlerini karşılamada sorunu neredeyse hiç yok.
Bir toplumun mutluluk, huzur seviyesini, maddi değerlerle ölçmeye kalkmak, CEHALET GÖSTERGESİDİR.
Kıbrıs Türk halkının tüm kesimleriyle, her yaş kesitinden insanlarla temasım var.
Kırmızı ışıkta durduğum zaman, yanımdaki araçta bulunanlarla yüzde doksan hatta doksan beş sohbet ederim.
Öğretmen kökenliyim, ama öğretirken bile öğrenme fırsatını değerlendirirdim öğretmenken.
Şimdi de asla, farklı bir tutumum yoktur.
Ne kadar çok dinlerseniz, o kadar çok öğrenme fırsatınız oluşur.
“Hiçbir zaman bu kadar kötü olmadık”, yaklaşımının nedenini bulmaya çalışıyorum.
Çünkü, Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan ve serveti yüz milyonlarca sterlin olanlar da mutlu değildir.
Çocuklarının önüne etli yemek koyamadığı için kahrolan anne ve eve bir kilo et alamayan baba da mutsuzdur hem de karamsarlığın zirvesinde olarak.
Yaşı ilerleyenler, en çok saygı, sevgi eksilmesini hazmedemiyor.
Dünkü sohbette de söyledim.
Çekirdek aile yapısı bozuldu. Ailelerin yeni nesillerinin ezici çoğunluğu, evdeki güzel davranışları, alışkanlıkları dışarı götürmek yerine, dışarıda gördüğü olumsuzlukların belki de en kötülerini eve getiriyor.
Kötü alışkanları ağır basanların, en yalın tanımlamayla LAF DİNLEMEDİKLERİNİNİN ŞİKAYETİNİ BAYRAM SÜRESİNCE DE ÇOK DİNLEDİM.
Bu yazdıklarımı, kendi yakın çevremden etkilenerek yazmıyorum. Öyle olsa, pespembe bir yazı yazardım bu bağlamda.
***
Şunu özellikle ülkeyi yönetenler not etsin.
EN TEHLİKELİ İSYAN, SESSİZ VE DE BARIŞÇIL İSYANDIR.
Mahatma Gandhi’nin Gandizm olarak isimlendirilen görüşlerinin özünde şiddet içermeyen mücadele vardı. Neredeyse bir taş atmadan Hindistan İngiliz sömürge dönemi sonlandı.
Kıbrıs Türk halkı, Kıbrıs sorununun hatta ateş kes koşullarının devam ettiğini biliyor. Bu nedenle de toplumsal boyutta rahatsızlık ne olursa olsun, şiddet içerikli tepki göstermeyi tercih etmez.
Ancak, mevcut sessizlik, ya da giderek yaygınlaşan benzer içerikli şikayetlerin, ne kadar daha bu tarzda kalacağını kestirmek çok zordur. Sessiz, barışçıl tepkiler bile bütünü yıpratabilir.
Demokratik ortamda, en önemli sorunlardan biri seçilip, ülkeyi yönetenlerle, halkın gündeminin çok farklı olmasıdır.
Böylesi bir farklılaşmada aradaki mesafe o kadar açılır ki, baştakilerin söylediklerini halk duymaz.
İletişimin koptuğu yerde barışçıl çözüm yollarının şansı kalmaz.
Bu satırları, endişelerimin dürtüsüyle yazıyorum
Bugün ciddi bir kamuoyu yoklaması yapılsa, en güvenilir çıkacak kurumun bile alacağı not, geçer not sınırının altında çıkacak.
Bütün bunların faturasını, yakın geçmişten başlayıp, bugüne gelerek mi çıkaralım?
Elbette hayır.
Hiçbir olumsuzluk, akşamdan sabaha olmuyor…
Acı ama gerçek… Zaman tünelinde yolculuk edip, eksiksiz güzel örnek bulmak çok zor.
1963 – 1974 arası özellikle 1968’e kadar zorluk ve yokluğun en çok olduğu dönemdi. Yokluğun paylaşımında adaletsizlik olmadığı için o zaman insanlar daha huzurluydu. Ancak fırsat yakalandığı zaman, şimdi artık açık seçik görülen, yanlış yaklaşım biçimlerini sergileyenler olmuştur.
Dinliyorum, şimdi bütün şikayetlerinde altında yatan ana neden, haksızlık, adaletsizlik, liyakate zerre saygının olmayışıdır.
Ve ne kadar ilginçtir, UTANMA DUYGUSU DA KALMADI…