Hasan Hastürer

İngiliz, bize “Cemaat” dedi. Kimse gıkını çıkarmadı…

Dünyada, birbirinin aynısı iki parmak izi yoktur.

Bu nedenle parmak izi tüm teknolojik gelişmeye rağmen, kimlik saptamasında önemlidir. Eskiden parmak izi almak için mürekkeple ıslatılan parmak, istenilen yere basılırdı.

Şimdi dijital cihaza parmak basılarak, iz alınması sağlanıyor.

***

   İnsanları öteki canlılardan ayıran genetik özelliklerine rağmen, ırkçılığa karşı çıkılsa da pozitif ayırımcılıkla ırkların varlığı kabul ediliyor.

Kimlik değerleri sıralanırken, dil, din, ırk bir biçimde belirtiliyor. Kim, sözcüğünden üretilen kimlik, dil, din, ulusal kimlik değeriyle aidiyetle buluşmadır da.

Ulus devletlerde, ulusal kimlik bakımından homojen olmayan yapı nedeniyle yurttaşlık daha önde değerlendirilebiliyor.

Yazımı buradan genişleterek devam ettirebilecekken, genelden özele, bize gelerek sürdürmek istiyorum.

***

   Kıbrıslı Türklerin, tümünü yansıtacak çoğunluğu Türk olduğunu tartışmaz kabul eder. Ancak 1571 sonrası Anadolu’dan gelen atalarımızdan başlayarak 450 yılı aşkın Kıbrıs adasında kültürel bazı etkileşimleri yaşadığımız için Kıbrıslı Türk tanımlamasını daha fazla sahipleniriz.

Bu noktada bazı tanımlama jimnastikleri yapılıyor elbette.

Kıbrıslı Türk.

Kıbrıs Türkü.

Türkçe konuşan Kıbrıslı.

Hatta bazıları kelimeleri birleştirerek yazmayı, anlam yükleyerek yazmayı deneyebiliyor.

***

İngiliz sömürge idaresi döneminde Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rumlara, cemaat isimlendirmesi “uygun” görüldü.

Kıbrıs Cumhuriyeti kurulurken de Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum Cemaat Meclisleri, anayasal kurumsal yapılar olarak var edildi.

Bizler Kıbrıs Türk Cemaat Meclisi’nin özünü çok sorgulamadan kabul ettik. Ancak anayasal etkin sorumluluk alanlarını yeterince aktif hale getirmedik. Bunu bir yazımda ayrıntılı ele alacağım.

Rumlar, Rum Cemaat Meclisi’ni gereksiz gördüler. Makarios’un 13 maddelik meşhur Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasa Değişiklik önerilerinden biri de “Rum Cemaat Meclisi’nin yürürlükten kalkması”ydı.

Neden?

Çünkü onlara göre Kıbrıs Cumhuriyeti onlarındı.

                                                             ***

Bunları neden yazıyorum, bilir misiniz?

“Milli Dava” dediğimiz Kıbrıs sorununda, öngörülü bir politikamız hiçbir zaman olmadığı için.

Politikamız olmadığı gibi Kıbrıs adasında yaşayan Kıbrıslı Türkleri, bütünlüklü olarak nasıl tanımlamamız gerektiğini bile bilmedik.

En başta, İngiliz, bize “Cemaat” dedi. Kimse gıkını çıkarmadı…

Cemaatin sözlük anlamı. “Bir imama uyarak namaz kılan topluluk ya da insan topluluğu, kalabalık.”

Bir gün bu adada siyasi eşitlik talep edebileceğimizi düşünmeden. 1943’te Kıbrıs Adası Türk Azınlığı Kurumu kuruldu.

Kıbrıslı Türkleri hangi tanımlamalarla anlatacağımızı bilmek önemlidir.

***

15 Kasım 1983’te KKTC, “…iki eşit halk arasında ortaklığının bir federasyon çatısı altında yeniden kurulmasını ve sorunların çözümlenmesini engellemeyip, kolaylaştırabileceğine…” inanç vurgusuyla ilan edildi. Hala KKTC Anayasası’nın parçası olan Bağımsızlık Bildirisi’nde aynen böyle yazıyor.

Amaç yine Kıbrıslı Rumlarla ortak devlet çatısı altında buluşmak.

Yazıma noktayı koymadan bunu niye anımsattım… Biz öngörülü siyaseti hiç beceremedik… Bağımsızlık Bildirisi metninde o günün muhalefetinin katkısı yoktu. Rauf Denktaş ve yakın çevresi kaleme almıştı.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu