Konumuz, Cumhurbaşkanlığı seçimi…
Olağanüstü bir gelişme olmazsa, 2025, 2026 ve 2027’de, KKTC üç önemli seçim yaşayacak.
Tarihleri yok sayıp, sıra farklılığı olsa da Cumhurbaşkanlığı, Yerel Yönetim ve Milletvekilliği için üç seçim var.
Meclis Başkanlığı seçiminde sıkıntı aşılamasa ve devamında bütçe oylamalarında hükümette çatlaklık olsaydı, Genel Seçimlerin Cumhurbaşkanlığı seçiminin önüne geçmesi güçlü bir olasılık olurdu.
O olasılık ortadan kalktığına göre 2025 sonbaharında KKTC Cumhurbaşkanlığı için seçim yapılacak.
Meclisin, 2024’ü kazasız belasız geride bırakacağı belli olunca, Cumhurbaşkanlığı seçimi daha çok konuşulur, ya da ilgi duyan kesimlerde, daha çok sorgulanır oldu.
Sorgulayanların tümünü aynı kategoride tutmak elbette mümkün değil.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olanlar kadar sonucun hesabının sorulacağı parti içi isimler ve bir dış çemberde, ama hesap verme yükü daha ağır olanlar da var.
İşte bu gruba girenlerin, Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili gailelerinin “Gözüne uyku girmiyor.
Gaile uyanık kaldı mı, o gaileli insanların gerçek anlamda uyumaları da zorlaşır, hem de çok.
Cumhurbaşkanlığı için nabız yoklayanlar bu gruba girenlerdir.
Böylesi dönemlerde davet edilip, katıldığım toplantılar olur.
Davet edilme nedenlerimin başında, her koşul altında doğru bildiklerimi, görüşlerimi söylememdir.
“Beni niye davet ediyorsunuz?” diye sorduğum oldu elbette. Her seferinde doğru bildiklerimi ve görüşlerimi açık açık söylemem, davet nedenim olarak gösterildi.
16 Mayıs 2010’da vesilesi başka, fiiliyatı başka bir toplantıda dönemin Kıbrıs İşlerinden de sorumlu Bakanı Beşir Atalay’la Ankara’da buluşmuştuk. Toplantıya, Hüseyin Özgürgün, Mete Tümerkan, Başaran Düzgün ve Hüseyin Ekmekçi ile birlikte katılmıştım.
Toplantının sonunda Beşir Atalay’ın “ Bu iş olmazsa hepimiz yandık” dediğini dün gibi anımsarım.
2010 ve şimdi 2024… Köprülerin altından çok sular geçti. Bu 14 yıllık süre içinde çok ciddi deneyimler elde edildi.
Kişilerden çok daha önemli olanın, seçim sonucu olduğu net olarak biliniyor artık.
Parti ayırımı ve de her hangi bir adaya yönelik gönderme yapmadan, yazıyorum.
Her parti kazanma şansı yüksek adayla Cumhurbaşkanlığı seçimine katılmak ister. Şu an için bir adayın ilk turda, yarıdan fazla oy almasının neredeyse imkansız olduğu ortak kabul görüyor. Bu nedenle de her partinin ilk turda kendi adayıyla bir güç denemesi yapması doğaldır.
Hedef, ikinci tura kalınması ve tabii kazanan olmak.
“Gerçek anket” seçim günü sandıkta kullanılan oylarla ortaya çıkar.
En güvenilir anket, seçim sonucunu en doğru olarak ortaya çıkaran ankettir.
Kamuoyu yoklamaları, yani anketler belki de hiçbir dönemde bu kadar önemli olmadı.
Şu an için adaylığı kesinleşen isim yok. Aday olmak isteyen ya da partisi tarafında çok yüksek olasılıkla aday gösterilecek isimler var.
Etraftan edindiğim güçlü izlenim, ciddi ve güvenilir kamuoyu yoklaması sonrasında aday belirlenmesine gidileceği yönünde.
İstenen, yüksek parti ve kamuoyu desteğine sahip adayla yola çıkmak. Böyle olursa, seçim döneminde, sıra dışı çabaya gerek duyulmaz. Adayının kazanacağına inanmak isteyen hiçbir parti, geriden başlayacak adayla seçim yarışına girmek istemeyecek.
Bu yazımı, parti ve aday ismi vermeden tamamlama kararım vardı. Kararımdan uzaklaşmayacağım. Ancak küçük ipucu vereyim. Seçim havasını ve dengeleri değiştirebilecek bir aday için düğmeye ya basıldı ya da basılacak.
Rahmetli Süleyman Demirel’in, “Siyasette 24 saat çok uzundur”, diye bir sözü var. Cumhurbaşkanlığı seçimine daha çok zaman var. Bugünün bulgularıyla, bu satırları yazmak istedim.