‘Mutluluk, ülke yönetimine duyulan güven ile doğru orantılıdır.’
Dr. Sibel Siber, siyasal yaşamımızda kalıcı olumlu iz bırakan az sayıda siyasetçiden biridir. Başarılı bir hekim, nitelikli düşünce insanı, kanaat önderidir. İnsan kumaşı kaliteli. Leke tutmuyor, renk değişimi yaşamıyor.
Zaman zaman televizyon programlarımda konuk ederim. Fırsat yaratıp sohbet edip yazmayı da yararlı bulurum.
Kıbrıslı Türklerin, mutluluk endeksinin düşün çıkıyor olmasında başlayıp, liyakat konusundan da geçip, siyasi ortamımıza kadar konuştuk.
İşte sorduğum sorular ve Sibel Siber’in yanıtları…
***
H.HASTÜRER: Dünyanın en güzel adalarından biri olan Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşam süren Kıbrıslı Türklerin mutluluk endeksi düşük çıkıyor. Siz bunu neye bağlıyorsunuz?
S.SİBER: Mutluluk endeksini yani diğer bir ifadeyle yaşamın kalitesini yüksek tutan en önemli değer, bence güven duygusudur. Kişinin yaşadığı ülkede kendini güvende hissetmesi çok önemlidir. Bugün ve gelecekle ilgili kaygılarının minimum olmasını sağlayan en önemli etken, bireyin yaşadığı ülkenin sosyal adaletine duyduğu güvendir. Mutluluk, ülke yönetimine duyulan güven ile doğru orantılıdır.
Dünya mutluluk endeksinde dikkate derseniz hep Finlandiya birinci çıkıyor. İlk on sırada da her zaman Kuzey Avrupa ülkelerini görürsünüz. Bu sadece ekonomik gelirlerinin yüksek olmasıyla açıklanamaz. Usulsüzlük ve yolsuzluk dosyalarının minimum olduğu ülkelerdir, bu ülkeler.
H.HASTÜRER: Mutluluk endeksi Ekonomik durumla da doğrudan ilgili. Bu konuda ne diyeceksiniz?
S.SİBER: Doğru. Özellikle gelir dağılımındaki adaletsizlik de çok önemli bir faktör. Ben, ülkemizdeki yaşam kalitesini aşağıya çeken en önemli unsurun, ekonomik nedenlerden ziyade sosyal devlete olan güvensizlikten kaynaklandığını savunuyorum. Bu sadece yönetim beceriksizliği ile ilgili değil; bir taraftan da bizi kuşatmış olan ve ne yazık ki toplumun yavaş yavaş kanıksamaya başladığı usulsüzlük, yolsuzluklardan kaynaklanıyor. Eskiden bir siyasinin yolsuzluk yaptığı ile ilgili iddialar fısıltıdan öteye geçmezdi. Şimdi siyasiler ile ilgili yolsuzluk, usulsüzlük iddiaları manşetlere taşınıyor, kimsenin umurunda olmuyor. Makamın olanaklarıyla elde edildiği iddia edilen zenginleşme konuşuluyor ama yüzler kızarmıyor. Adeta kanıksanıyor, normalleşiyor.
H.HASTÜRER: Bazı etik değerlerimizi kaybettiğimize mi inanıyorsunuz?
S.SİBER: Evet. Maalesef. Ben en çok şuna üzülüyorum: Ekonomik kayıplar veya başka olumsuzluklar, birtakım sorunlar bir şekilde zaman içinde düzeltilebilir. Ama değerler kaybının telafisi çok kolay değildir. Toplumsal değerler kaybolduğunda, toplumsal bağlar da kopar ve toplumu bir arada tutan o ortak ruh da kaybolur. Bireysellik ön plana çıkar. Kısacası toplum kalmaz.
Bir yazımda şunu ifade etmiştim: Geçmişteki etik değerleri bilenler, bu toplumsal değerlerle büyüyenler, neleri kaybettiğinin farkında ve derdinde. Bu dönemde büyüyenler, toplumun neleri kaybettiğinin bile farkında olamayacak. En acısı da bu galiba.
H.HASTÜRER: Devlet yönetim kadrolarında, kurumlara yapılan yönetici atamalarında kişisel siyasi kaygıların öne çıktığını ve liyakat sisteminin pek de önemsenmediğini görmekteyiz. Siyasilerin bu konuyu dikkate almamalarını neye bağlıyorsunuz? Liyakatı koruyan yasalarımız tüzüklerimiz mi eksik?
S.SİBER: Liyakat sisteminin tavizsiz uygulanması gerekiyor Hasan Bey. “Devleti kendi çiftlikleri zannediyorlar” demişti geçenlerde birisi, eleştiri getirirken; ben de “keşke öyle olsa, çiftlikleri zannetseler hiç olmazsa bir aidiyet kurmuş olurlar, yönetimine önem veririler,” demiştim. Ama ne yazık ki o da yok. Yönetimde başarı, atayacağınız kişilerin bilgi ve tecrübesiyle doğru orantılıdır. Liyakatı önemsiz saymak aslında devlet kurumlarını önemsememektir. Devlet kurumlarında iyi yöneticilerin görevlendirilmemesinin ve kurumların kötü yönetiminin izahı bence aidiyet eksikliğidir. İyi yönetimin hedeflenmemesidir. Siyasi atamalarda en önemli kriter, o makama atanacak kişinin donanımıdır, tecrübesidir, o kurumla ilgili hafızasıdır.
Tesadüf müdür bilmiyorum ama dün iki gazeteci, köşe yazılarında farklı üsluplarla Başbakanı liyakata uymaya davet ediyordu. Okurken hem üzüldüm hem düşündüm. Yasal olarak engel olmadığı sürece en önemli makamlara atanacak bürokratlar keyfi atanabiliyor. Bazı siyasiler için, “Bana ve partime hizmet etsin yeter!” mantığı öne çıkıyor. Bir sonraki seçimde siyasiye oy taşıma potansiyeli yüksek olan, sorgusuz sualsiz talimatlarını yerine getirecek olan bürokratın şansı yüksek oluyor. Bunları görüyoruz ve yaşıyoruz. İş bilmezliğin nelere yol açtığını yakın zamanda gördük. Topluma ne büyük zararlar verildiğini gördük.
H. HASTÜRER: Dünya bu konuda ne yapıyor? Liyakat Sistemi nasıl korunuyor? Yasalar ile mi korunuyor?
S. SİBER: Bu konuyla ilgili uzun süredir ben de araştırıyorum. Örneğin ABD’de “ Liyakat İlkesi Koruma Kurulu” diye bağımsız bir kurul olduğunu öğrendim. Bu siyasetten bağımsız kurul, gerek hükümetin gerekse yöneticilerin yasal olmayan ve ihtiyaç duyulmayan alanlara istihdam yapmalarını önleyen bir kuruldur. Böyle bir bağımsız kurula çok ihtiyacımız olduğu inancındayım.
Seçimler öncesi iktidarda olan hükümetlerin devlet kurumlarına yaptığı usulsüz, eşitlik ilkesi hiçe sayılarak, adil olmayan istihdamları düşününce ister istemez bunlara “dur” diyebilecek bir kurulun varlığının ne kadar önemli olduğunu düşünür insan. Bizde artık genel seçimler öncesi değil kurultay öncesi
ve sonrası da bu tür istihdamların yapıldığına veya istihdam sözleri verildiğine şahit olmaktayız.
Vatandaşların yasalar önündeki eşitliği, adil, demokratik, hukuk devleti ilkesini benimseme sözüyle ve yeminiyle, vekil seçilmiş kişilerin bu değerleri hiçe saymasını engelleyici daha etkin denetim yolları yürürlüğe konmalı. Örneğin iktidara talip olan siyasi parti veya partilerden şunun sözünü duymak istiyorum: “Yapacağımız yasal düzenlemelerle liyakat sistemi gözetilecektir.”
H.HASTÜRER: Son olarak şu andaki siyasi ortamı nasıl değerlendiriyorsunuz? Daha iyiye gideceğine dair umut besliyor musunuz?
S.SİBER: Maalesef çok da iyimser bir tablo çizemeyeceğim. Düzeleceğine dair umut taşıyor muyum sorusuna gelince mevcut yapıda yine karamsarım. Çünkü üzgünüm ama eleştirdiğimiz bu siyasi kültür yerleşiyor. Toplum merkezli olmayan, karşılıklı çıkar ilişkilerine dayalı bir siyaset kültürü. Bunu yıkıp yeni bir anlayışın egemen olmasını sağlayacak olan yine ülkenin siyasi partilerin tutum, davranış ve faaliyetleridir.