Papapetru, tepkimde haklı olduğumu söylemişti…
Rumların ENOSİS heyecanı ne zaman başladı?
Kıbrıs Türklerinde taksim ve Türkiye’ye bağlanma istemleri ne zaman yükseldi?
Bunları irdeleyip net bir şekilde gün ışığına çıkarmak mümkün. Bugün için gündemim ve sorunum bu değil.
Kıbrıs adası 1950’li yılların sonlarından başlayarak sıcak çatışmalara sahne oldu.
Küçük bir çocuk olduğum için 1958’i hayal meyal hatırlarım. Rahmetli ablamın, lise öğrencisiyken İngilizlere karşı o zamanki adıyla nümayişe katıldığını, sırtına vurup patlayan göz yaşartıcı bomba nedeniyle eve şok halinde getirildiğini, hayatımdan ilk ciddi çatışma anısı olarak anımsarım.
1963’te kulaklarım ilk silah seslerini duydu. K. Kaymaklı’da karşı komşumuz Kadriye Aba’nın evinin hanay dediğimiz üst katına çıkmayı ciddi bir güvenlik önlemi olarak görmüştük.
Evden eve geçelim derken gecenin karanlığında kendimizi Hamitköy’de bulduk. Çadırda kaldık, yıllarca kelimenin tam anlamıyla zor yaşadık. Evlerimiz EOKA’cı Rumlar tarafından önce yağmalandı sonra yakıldı, yıkıldı. İnsanlar yaşamını yitirdi. Tanıdık insanlar için şehit sözcüğünü kullandık böylece.
Spor hocası, K. Kaymaklı Futbol Takımı’nın en gözde futbolcusu Hüseyin Ruso şehit olmuştu. Ölüsü By-pas dediğimiz yolun hemen güneyinde blok yığınları arasında görülmüştü en son. Alıp getirilememişti Hamitköy’e.
Türk bölgelerinin çevresindeki Rum barikatlarında yaşadıklarımızı da anımsarım. Hatta Saray Önü Meydanı’nda ablukaya karşı “Süt isteriz” pankartı taşınıldığını.
1974 yılına ulaşana dek her bakımdan daha fazla kayıp veren taraf Kıbrıslı Türkler oldu.
1974 ve sonrasında tekerlek ters döndü, ev, yer, can kaybı Rumlarda daha fazla oldu.
Savaşına acı yüzünü bedel ödeyerek öğrendik. Bizler kendi acılarımızı, Rumlar da kendi acıları daha derin yaşadı, ya da unutmadı. Savaşın gerçek yüzünü bilenler bu nedenle barışı çok daha yürekten savunurlar. Bizde çözüm aslında barışın ateş kesten öte çözümle kalıcılaşmasını anlatır.
Yaşanan hiçbir şey unutulmaz. Kıbrıs’ta yaşananlar da unutulmayacak. Ancak geçmişin acı olaylarını daha güzel bir geleceğe yürümenin önüne takoz gibi koymak yanlıştır.
Savaş ortamının en önemli karakteristik yanlarından biri karşı tarafın en önemli değerlerine değer vermemektir.
Ne kadar korkunçtur… Savaş ortamında düşman insanın, kıymeti yok gibidir.
.. Ve savaş yaşandı mı, düşmanlık için isteyenlerin elinde neredeyse sınırsız malzeme oluşur.
***
Hiç unutmam. 24 Ekim 2002’de dönemim Rum Yönetimi Sözcüsü Papapetru’nun ofisini ziyaret etmiştik.
Papapetru’nun çalışma ofisi Rum Enformasyon Dairesi ile aynı binadaydı. Papapetru’nun ofisine ulaşmak için geçtiğimiz koridorlarda, sağlı sollu 1974’ten fotoğraflar… Yakık yıkık evlerin, esir ve esirlikten kurtulan Rumların, kayıp ailelerinin resimleri… Hep Rumlara, Türklerin “yaptıkları” yansıtılıyor…
Papapetru ile görüşmemizi bitirip ayağa kalkmaya hazırlanırken espri ile karışık, “Bu defe gelirken K. Kaymaklı’dan göç ettikten sonra çadırda geçen günlerimizi ve EOKA’cıların yakıp yıktığı evlerimizin fotoğraflarını da getireceğim. Geçmişin acılarını anımsamak istiyorsanız Kıbrıslı Türklerin acılarını da anımsamanız gerekir” demiştim.
Papapetru, tepkimde haklı olduğumu söyleyip, “Her iki tarafın hatalarını eleştirenlerden biriyim” demişti. . Papapetru’nun samimi olduğuna inanmıştım. Ancak kapalı kapıların arkasında değil, ön tarafında herkesin duyabileceği şekilde eleştiri ve en önemlisi öz eleştiri yapmak gerekiyor.
“Ortak özeleştiri kürsüsü” adıyla bir program geliştirip geçmişin acı olaylarının özeleştirisine fırsat yaratılmasının sonsuz yararı olacağına inananlardanım. Böylece yıkılan güveni yeniden inşa etmek yerine, aradaki mesafeyi geçmişin acı olaylarını malzeme yaparak açmaya çalışan unsurların elinden “oyuncakları” alınır, kabul edilebilir çözüme, barış dolu günlere yürümek kolaylaşır.
***
… Bu ada küçük… Kıbrıslı Rumlarla, İSTER ÇÖZÜM, İSTERSE ANLAŞAMADIĞIMIZ NOKTASINDA ANLAŞMAK ŞART. Anlaşırsak, bu adayı birlikte yöneteceğiz, anlaşamazsak, tapuda sınırları belli iki komşu olarak yaşayacağız.